Bizler, soba başında büyüklerimizin eski günlerini anlattığı hikayelerle büyüdük. Çok şanslı bir nesildik aslında. Sokaklarda akşama kadar oyun oynadığımız, komşuya emanet edildiğimiz bir devir yaşadık. Teknoloji yok denecek kadar gelişmişti. Mahallede bazı evlerde televizyon olurdu. Sayılı evde de çevirmeli telefon. Tuşlu telefon bile lükstü...

Zaman geçtikçe teknolojideki ilerleme; evlerimize bilgisayarın girmesi ve cep telefonlarının piyasaya çıkması gibi önemli gelişmelerle kendini gösterdi. Snake (yılan oyunu) oynardık telefonlarda. Derken telefonlar küçülmeye başladı ve moda küçük telefon oldu...

Gösterişti küçük telefon... Sonrasında telefonlarla fotoğraf çekmeye başladık... Sadece hatıra kalsın diye ama büyük bir egoydu küçük ama fotoğraf çekebilen bir telefona sahip olmak...

Ardından Mırc, Messenger gibi sohbet odalarında sosyalleşmeye başladık. Bilmem nerelerden arkadaşlar edindik... Bu durum bozdu bizi. Bilmem neredeki arkadaş bize ne verebilirdi ki! Sahte ve yapmacık arkadaşlıklar...

Derken dokunmatik, akıllı telefonlar... Öyle ya her şeyi biliyor, tabiri caizse bizden bile akıllı... Ve en nihayetinde sosyal medya... Yeni doğanlar bizim gibi topaç, gülle ile tanışmadan direkt dijital dünyaya adım attılar... Henüz 2 yaşındaki bebeğin eline telefon, tablet, bilgisayar verildi... Dijitalleştik ya artık fotoğrafları da gösteriş için çekip sosyal medyaya atmaya başladık... Bir zamanlar ayıp olarak nitelendirilen yediğin yemeği göstermeme algısı artık doğal bir hale geldi…

Sonra bir baktık ki hem kendimizi kaptırdığımız hem de evlatlarımızın sussun diye eline tutuşturduğumuz bu teknolojik aletler nedeniyle bizlere sinirlenen yaş almışlar da torunlarının yönlendirmesi ile dijitalleşti... Sosyal medya hesapları açmaya ve sanal dünyada sosyalleşmeye başladı... Ama imtihan dünyası ya işte sanal alemde de bir imtihana girdiler... Paylaşımları torunlarına sorarak yapmaya başladılar... Banka hesaplarına telefonlara indirilen uygulamalarla yön vermeye başladılar ama onu da torunları vasıtasıyla yaptılar...

Olaylara her zaman olumsuz bakmamak gerekir. Elbette ki dijitalleşme yaş almışları aynı bizler gibi geçmişin izlerinden kopardığı gibi aslında bazı noktalarda da onlara iyi geldi. Mesela yalnız yaşayanlar kendisine bir yoldaş buldu. Kim bilir hayat ile savaşlarında yorgun düşen bedenlerini daha fazla yormamak adına önemli olabilecek bu gelişmeler sayesinde birçok şeyi artık oturdukları yerden yapmaya başladılar… Sağlıklarını yine dijital dünya ile takip etmeye başladılar. Yıllardır görmedikleri dostlarına, arkadaşlarına sinyaller üzerinden de olsa ulaşma şansı buldular… Geçmişi hatırladılar ilk kez evlatlarına, torunlarına anlatmadan… Kimi taksi zillerine basarak kaçtığı çocukluk arkadaşını kimi henüz ilkokuldaki aşkını buldu kimisi de okul sıralarındaki haylazlıklarını hatırladı…

Kısacası yaş almışlar dijital dünya ile öyle bir savaşa girdiler ki torunlarına tıpkı evlatlarına olduğu gibi geçmişteki hikayeleri anlatmak yerine sanal alemde sörfe kaptırdılar kendilerini...

Peki o zaman dijital dünyada kaybeden kim oldu dersiniz?

18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftası’nı kutluyor, tüm yaş almışların ellerinden öpüyor, sağlıklı ömürler diliyorum…