Değerler ve idealler yıldızlar gibidir, tutamasak ta bizler için yön tayin edici yol göstericidir.

Ve bir davanın mütemmim cüzi olarak işlevsellik kazanırlar. Ve bunlar üzerinden bir değer atfedilirler.

Dolayısıyla dava sahibi olmakta aynı zamanda ahlak sahibi olmayı gerektirir. Ve aynı izdüşümün farklı perspektiften bakışı açısını tanımlar.

Bu iki kıymet birbirlerinin alternatifi olamayacağı gibi biri olmadan diğeri tek başına bir anlam ifade etmez.

Ahlak, kudretli bir olgudur ve kapsam alanı oldukça geniştir. Günlük tabirle üzerinden “siyasal ahlak”, “meslek ahlakı” veya “dava ahlakı” gibi onlarca terim üretmek veya onlarca terimi yan yana getirebilmek mümkündür.

Bugün maalesef kendimizden başlayarak dünyada ve ülkemizde önemli bir dava ahlakı ve siyasal ahlak sorunu olduğunu söylemek zorundayım.

Mesela bugün dünyada yaşanan kaosları, insanlığın kümülatif geleceğinden ayrı tutarak kan ve gözyaşlarından beslenen sadece kendi ülkelerinin ve kendi halkının çıkarlarını önceleyen devlet yöneticilerinin basiretsiz kişiliksizleşmesinin “çıkarcı” anlayışının yansımasından ayrı olarak düşünebilmek mümkün mü?

Veya, zulüm ve gözyaşlarının nedenini bu anlayışın bir tezahürü olduğunu yok sayarak başka nedenlerle açıklayabilmek…

Dava ahlakı öncelikle her zeminde devleti ve tüm insanlığı önceler. Dolayısıyla dava adamı olmak öncelikle nefsi arzulardan başlayarak ülkesini ve hatta dünyayı değiştirmeye kadar belli değerlerin hâkimiyeti için mücadele etmek bedel ödemekle mümkündür.

Politik ahlak ise önce kendi politik hırslarımızdan başlayarak ülkemiz ve dünya geleceği için hak-hukuk-adaleti herkes için gerçekleştirme hedefine siyasal zeminde siyaset marifetiyle amaca ulaşmayı esas alır.

Oysa genel bir perspektiften sonra şunu söylemek zorundayım. Son zamanlarda ülkemiz olağanüstü bir süreçten geçiyor. Bunu bilebilmek için birazcık basiret sahibi olmak yeterli olduğu gibi anlamak için olağanüstü zekaya sahip olmakta gerekmiyor. Eğer bunu anlamada bir sorun varsa kişide ya mental kapasite sorunu vardır ya da üç maymun sendromu ile “görmedim, duymadım, bilmiyorum” refleksi ile bir tavır zemininde olduğunu söylemek mümkün olabilir.

Ancak bakıyorsunuz siyasetçisinden akademisyenine, yazarından emekli paşasına kadar ülke içten ve dıştan hadım edilmeye çalışılırken “siyasal restleşme” veya “politik rövanşizim”  adına hükümeti sıkıştırıp belli siyasal saikler ve belli suni gündemlerle devlet aklını yapay bir mecraya hapsederek bu durumdan vazife çıkartıp siyasal rant devşirme, siyasal ikballerine bir siyasal zemin tebdil edilmeye çalışıldığını görüyoruz.

Oysa bugün hangi siyasetçiye sorarsanız sorun dava ahlakından siyasal ahlaktan bahsettiği gibi bu değerleri yere göğe sığdıramaz, konuştukça bir siyasal erdem idolü sanırsınız.

Oysa siyasal ahlak dediğimiz olgu devleti yönetenlerin ülkeyi dış tehdit ve terör belasından kurtarmak için odaklandığı amaçtan yönünü başka alanlara çevirterek koşulların teşekkül ettirdiği zaaflardan yararlanılarak siyasal mesafe kat edilmeye çalışıldığını görüyoruz.

Siyasal ahlak veya dava ahlakı  “amaca ulaşmak için her yolu meşru görerek” değil, hedeflediğimiz amaca matuf değerleri meşru zeminde yaşayarak, yaşatarak  ve onlara her daim sahip çıkarak gerçekleştirebilirsiniz.

Bugün muhalefetin hamleleri fırsat bekleyen iç ve dış odaklara iktidarın meşruiyetini sorgulatmak adına, “kahraman gladyatörleri arena ortasında alt etmek”  için her yolu mübah gören, doku uyuşmazlığı içeren bir boyut taşıyor.

Eğer siyaset belli değer ve ilkeler için yapılıyorsa bunun olmazsa olmaz gereği, her türlü siyaset tarzının veya siyasi ilişkinin dava ahlakı ve siyaset ahlakı  gibi değerler üzerinde yükselmesidir. Dolayısıyla siyasette mesafe almak adına; toplumsal ve siyasal ahlakı yok sayarak hedef koymak siyasal ahlakı yozlaştırdığı gibi toplumsal ahlakı da yozlaştırır.

O zaman siyasal kültür periferinden aslında toplum olarak siyasal duruşumuzu da test edecek, birinden birine taraf olmamız gereken iki sonuç çıkıyor karşımıza…

Bugün gelinen noktada son yıllarda yaşadığımız siyasal savrulmalardan sonra siyasetçisinden akademisyenine, yazarlarından entelektüellerine ve hatta toplumdaki kanaat önderlerine kadar gerek siyasal ahlak gerek dava ahlakı ve gerekse kendi sosyolojimizde toplumsal ahlak adına büyük travmalar yaşamak istemiyorsak şu sorulara acilen cevap bulmamız gerekiyor.

Gerçekten istediğimiz: “Politik amaç mı; Politik ahlak mı?”