Bugün dünyada azımsanmayacak önemli bir kesim dünya nereye gidiyor sorusunu soruyor.

Zira günümüz dünyası bir yandan ‘’ kuantum fiziğini, nano teknolojiyi, uzay araştırmalarını, küresel ısınmayı’’ konuşurken diğer yanda ise insanlık tarihinden ilk dönemlerinden beri değişmeyen kronik sorunlarımız ‘’ açlık, kıtlık, sefalet, jenosit, savaş ve terörizm’’ gibi konuları konuşmak zorunda kalıyoruz.

Bugün maalesef Ortaçağ’ın haçlı zihniyetinin dönemsel projeksiyonunu günümüz dünyasında İslamofobi’’ adı altında yeniden hortlatılmaya çalışıldığına şahitlik ediyoruz.

Veya karanlık çağların ‘’soykırım ve tehcir’’ uygulamalarını andıran vahşetlerin bugün Filistin düzleminde tekrar tekrar yaşandığını görüyoruz.

Batı’daki üstün ırk anlayışının veya beyaz olmanın hala yüceltildiği, Ortadoğu’da Filistin’de Gazze’de olduğu gibi farklı olanın varlığına tahammül edilemediği bir ayrımcılık rüzgârıyla sarsılıyoruz.

Avrupa’da bireysel olarak görülen ırkçılık, İslam karşıtlığı, yabancı düşmanlığının Gazze’de yaşananlar da olduğu gibi batılı liderler profilinde de siyasi alanda karşılık bulduğunu görmemek mümkün değil.

ABD başta Batıyı arkasına alarak Gazze’de 1948’den bu yana 75 yıldır devam eden baskı, tecrit, sürgün ve en son 11 binin üzerinde çocuk, yaşlı demeden masum sivilleri katleden ırkçı ve yobaz bir Siyonist zihniyetin dünyada ahlaka ve değerlere yönelik duyguları nasıl körelttiğine tanıklık ediyoruz.

Tüm bunlar ortada iken ‘’ sözde liderler, ülkelerin siyasal elitleri veya uluslararası kurum, kuruluşlar’’ olması gerektiği gibi etkili bir liderlik profili sergileyebiliyorlar mı?

Veya ne olacak bu İslam dünyasının hali, acaba Müslüman ülkeler tüm bunlara ciddi bir tepki gösterebiliyorlar mı?

Cevabı ben vereyim… Kocaman bir hiç…

Misal BM, ‘’aciz ve kifayetsiz’’ pozisyonuyla hiçbir konuda pratik bir adım atamıyor; İsrail’in veya dünyada hegemonya savaşı pahasına 5 daimî üye ülkelerin zulmüne ve keyfi davranışına karşı en ufak bir yaptırım uygulayamıyor.

Örneğin NATO… Türkiye gibi bir üyesinin güvenlik riskleri konusunda özellikle ABD ve AB’nin kendisine alan açtığı ölçüde zar zor kılını ancak kıpırdatıyor.

ABD, ise ülkesel çıkarlarını önceleyerek evrensel değerler yerine sadece kendi çıkarlarını esas alan ve dünyanın geri kalanını teslimiyet ilişkisine davet eden bir yönetim anlayışı ile ‘’biz ve diğerleri’’ ayrıştırması ile dünyanın gidişatında onarıcı veya yapıcı bir rol oynamayacağını uzun zaman önce zaten belirginleştirmişti.

Tüm bu yaşananları izahta zorlanırken neyle izah etmek gerekir bunu netleştirmek gerekiyor.

Dünyanın bu durumunu bir ‘’ akıl tutulması’’ ile mi izah etmek gerekir, yoksa insani ve ahlaki değerlere sahip ‘‘gerçek lider kriterlerinin buharlaşması’’ ile mi izahı gerekir bunu algılayabilmek gerekir.

Dolayısıyla tutulan akıl da olsa, değer de olsa aslında bugün bir ‘’ küresel yönetim sorunundan, bir liderlik’’ krizinden bahsediyoruz.

Filler tepişirken Gazze’de tarihi bir soykırım karşısında dünya üç maymunu oynamaya devam ediyor.

Gazze’de katledilenlerin % 40’ı çocuk, %30’u yaşlı ve bugüne kadar soykırıma tabi tutulanların toplamı 12 bine dayandı.

Oysa bir Afrika atasözü; ‘’ İnsanların tenlerinin rengi farklı olsa da gözyaşlarının rengi aynıdır,’’ der.

Batı ikiyüzlüdür. Zira demokrasi, özgürlük ve insan haklarını diline pelesenk eden batı kendine kendi insanına demokrattır.

Kendi halkı dışındakilere özellikle Doğu ve Ortadoğulu ise oryantalizm perspektifinden bakar ve yok edilmesinin soykırıma tabi tutulmasının onlar için çok da bir önemi yoktur. Çünkü çıkarları örtüştüğü ölçüde bir karşılık bir değer üretir bu coğrafyanın ülke ve insanı onlar için.

Bunun örneğine yaklaşık 2 yıldır devam eden Rusya- Ukrayna savaşında şahit olmadık mı? Bu kirli savaşta ölen beyaz tenli sarı saçlı mavi gözlü çocuk ve annelere ağıt yakan batının, Gazze’de ölen esmer tenli kara gözlü çocuk ve annelere nasıl sessiz kaldıklarına tanıklık etmiyor muyuz?

Bu çocukların talihsizliği maalesef bu talihsiz coğrafyada doğmaktır. Kırk gündür devam eden İsrail katliamında duygusal bir travma yaşatan neydi sorusuna verilebilecek cevap ise...

*Siyonist İsrail bombardımanı ile ölen 1,5 yaşlarında erkek çocuğunun ortadan ayrılan kafatasını birleştirmeye çalışan bir doktorun bunu yaparken akıttığı gözyaşlarıydı.

*Veya kefenlenmiş çocuğunu kucağına alarak mezara götüren annenin feryatlarıydı.

*Enkazdan çıkardığı çocuğunu hastaneye yetiştirmek için koşan babanın haykırışıydı.

*Yatak yetmediği için yerlere yatırılan yaralılara müdahale etmek için çırpınan doktorların canhıraş çabasıydı.

*Kızını sedyede cansız gören bir doktorun çaresizliğiydi, bu kirli ve asimetrik savaşta canımı yakanlar…

Filistin’de çocuk olmak, Filistin’de anne olmak, Filistin’de baba olmak, kardeş olmak kısaca Filistin’de insan olmak bu bahtsız coğrafyada hele nefes alan her canlıyı katleden İsrail gibi bir terör devletinin baskısı altında var oluş mücadelesi verebilmek böyle bir şey…

Gazze ile insanlıkta ölüyor. Gazze ile ahlak, onur, haysiyet gibi insani değerler enkaz altında.

27 üyeli AB, 57 üyeli İİT ve 193 üyeli BM’nin onuru da haysiyeti de ahlakı da Gazze ile birlikte molozlar altında.

Gazze ile birlikte 8 milyar insanın haysiyeti, onuru ve insanlığı da ayaklar altında.