Liderlik sıfatını konjonktür ve toplum belirler.

Yani konjonktür ortaya çıkartır, toplum sahiplenir.

Dolayısıyla olağanüstü koşulları toplum lehine dönüştürme kabiliyeti sağlayan kişiye toplum tarafından liderlik vasfı yüklenir.

Oysa bu günlerde kendini siyasal mecrada ‘’liderlik vasfıyla etiketleme’’ çabası içinde olan bir kısım siyasal parti genel başkanları görüyoruz.

Yazımın ilk bölümde bahsettiğim üzere ‘’ otorite sahibi olmak ve diktatör’’ kavramını ayırt edemeyen bu parti başkanlarına  ülke nasıl teslim edilecek bu ciddi bir soru konusu…

Amaç için yapılan her şey mübahtır anlayışının fikir babası Machiavelli’nin politikasını 80’li veya 90’lı yıllarda olduğu gibi karanlık mecralarda yapmayı önerenleri, otoriteyi 28 Şubat iklimi üzerinden ‘’ikna odalarına’’ veya ‘’yargı ve asker vesayeti’’ üzerinden ‘baskıya dayalı korku’’ ya öncülük edenleri bu millet asla unutmadı.

Oysa ortada ‘’tek adam’’ veya ‘’ diktatör’’ kavramlarıyla gezenlerin kafalarının basmadığı şey   Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tesis etmeye çalıştığı devlet yönetiminde zafiyeti ortadan kaldırma düzleminde kurulu otoritenin; baskıyı ve korkuyu değil, ‘’ gönüldaşlık üzerine kurulu birlikteliği, fedakarlığı ve sevgiyi’’ esas alma realitesidir.

Bunun örneğini 15 Temmuz gecesinde halkın canı pahasına sokağa dökülmesinde gördük.

Bu halk sevdiği liderle özdeşleşmiş, onun başarı ve zaferini kendi başarısı ve zaferi olarak görmüştür. Bu yüzden de ona yönelik saldırıyı kendisine yapılan bir saldırı olarak algılayarak varlığını koşulsuz bu lidere siper etmiştir.

‘’Diktatör liderler’’ korku üzerine kurulu geleceklerini tehdit ve baskı üzerine halkın bağlılığını sağladıkları için ‘’sandıkta kaybetmekten’’ korkarlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, koltuğa yapışan, seçimde kaybetmesi halinde halkın seçimini tanımayacak veya halkı isyana davet edecek bir siyasetçi değildir.

Onun için insanların korkarak bağlılık görüntüsü vermesi hiçbir anlam ifade etmez.

Bir düşünür halkıyla gönül bağlılığını esas alan liderlerle ilgili şunları söyler: “Bu tip liderler diktatör olmak istemezler, çünkü ‘’ köle ruhlar ‘’ üzerine egemen olmak için heves duymazlar.’’ der.

İktidarı onlar kendilerine bahşedilen misyonun dönemi için isterler, halkların güvenini, vatandaşlarının itimadını kazanmak isterler, sadece tebaalarınınkini değil halkının güvenlerini yitirir yitirmez iktidarlarından feragat etmek isterler.

Geçmişte ve bugün her türlü saldırıya maruz kalan bir lider, elbette ayakta kalmak için kendisini, hareketini ve arkasında yürüyen toplum kesimlerini savunmak isteyecek ve savunacaktırda…
 

Kendisini eleştirenleri eleştirmesi, hukuksuz olarak kendini ve iktidarını devirmek için çalışanlara karşı durması bu illegal çabalar nedeniyle hukuk karşısında hesap vermelerini istemesi, kirli oyun ve kumpaslara karşı celallenmesi bir diktatörlük göstergesi midir?

Bize soğuk bir ürperti veren bir yılanın bile kendisine dokunmadığın, zarar vermediğin sürece saldırıya geçmeme refleksi düşünüldüğünde bir insanın kendisine saldırı olmadığı sürece karşı saldırıya geçmesi düşünülebilir mi?

Dolayısı ile kendisine yapılanlara karşı verdiği tek başına mücadele ne bir diktatörlük göstergesidir ne de bir otoriterlik veya tek adamlık gösterisidir.

Devlet yönetimi, ‘’ otorite sahibi olmak ve gönül bağını birbirine entegre eden’’ bir birlikteliği savunur. Tek adamlık veya diktatörlük bu bağlılığı sağlamayacağı gibi tek taraflı bağlılık ilişkisi de birlikte yönetme refleksini sağlayamaz.

Onun içindir ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan hukuksuzluğa tevessül etmeden her zaman diklenmeden dik durmaya ve milletin hakkını yedirmeden emanetine sahip çıkmaya çalışmıştır.

Bu kişiliği diktatörlük olarak etiketleyenler, aslında her şeye boyun eğen, pısırık, silik ve geçmişte hep olduğu gibi ezik liderler piyasaya sürüp halkı kendi otoritelerinin tahakkümünü dayatmayı, kendi otoriterliğine boyun eğen bir halk yelpazesi üretmek isterler.

Bu gayet açık…

Bugün militarizm üzerinden üniformalı politikacılık hayalleri içinde koltuk rüyasına yatanların; 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde saz çaldırıp romantize etmeye çalıştıkları Demirtaş gibi birinin bir siyasal metafor olarak ortaya attığı bu ‘’ diktatör’’ söylemi üzerinden bu kavramı sahiplenip hala kumpas, yalan siyaseti, toplumu aldatma kurgusu peşinde olma çabasında içinde olanların şunu kafalarına sokması gerekir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ne diktatör olur ne de ezik ve sünepe bir lider…

Diktatör görmek isteyenlerin ‘’ Esat’a’’ bu profilde ikna etmiyorsa Mısır’da 2014 yılında seçimle gelen ilk Cumhurbaşkanı Mursi’yi, ABD’nin operasyonuyla deviren ABD’nin adamı ‘’Diktatör Sisi’ye ‘’ bakmaları yeterlidir