Balkan dağları eteklerinde, Sakar Balkan mevkiinde bulunan Abdurahmanlar (Kraygortsi) (Bulgaristan) köyü, benim doğup çocukluğumu sefalet içinde geçirmiş olduğum biricik köyümdür. Elli hanelik köyüm, dünyanın en güzel köyüdür ve de eşi benzeri yoktur benim için. Çünkü benim iyi veya kötü çocukluk anılarım oraya bağlıdır.

Şumnu İlinin Batısının  son noktada  bulunmaktadır. Yeşillikler içinde bir ‘ cennet’i’ andırır adeta. Tabiat güzelliği o biçimdir. Gel gelelim imkanlar manasında çok çok geri bırakılmış bir Türk köyüdür.

Bazı insani gereksinimlerden yararlanmak amacı ile babam ( Recep Hatipoğlu – Hatip Erecep), köyünü terk edip değişik köy ve kasabalarda ikamet etmişizdir. Medrese’nin orta kısmından mezun olan babam Recep, ilklerin adamıdır köyümüzde. İlk bisikleti, ilk radyoyu, ilk motosikleti, ilk bakkalı getiren kişidir. Kiremitlik ( Lülakovo –Burgaz) Medresesi mezunu olarak, gençliğinde daha muhtarlık ve memurlukta bulunmuştur. Türkçeye, Arapçaya ve Bulgarcaya vakıf olan babam, matematiği iyi bilenlerden birisiydi. Sistem içerisinde birçok kurs ve seminerlere gönderilmiş olmasına rağmen, çarpıklıkları ve Türk düşmanlıklarını bir bir görmüş olmasından dolayı, zamanla her imkanı teperek inşaat sektörünü tercih edip iskelelerde sıvacılık yapmıştır. Daha ortaokulda okurken, yaz tatilleri esnasında beni de yanında çalışmaya götürür, evimizin ekonomisine katkıda bulunurdum. Babamın ayrıca okumaya da zaman ayırması benim de daha çocukluğumda dikkatimi çekmişti. Birçok sosyal demokrat yanlısı liderlerin kitaplarını babam okurdu. Bir gün bana  ‘ Bak oğlum, sosyalist sistem, yazılarda çok güzel gösteriliyor ama uygulamada, Türkler için tam tersini yaptıklarına defalarca şahit oldum’ demişti.

Böyle olunca da babam ve ailemiz sistem ve Karl-Marks dikte proletaryasından kurtulmak için 1965 yılında ‘Yakın akraba bağları’  statü kapsamında ‘Serbest Göçmen’ olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletine göç etmek için müracaat ettik. Bu talebimize dayanarak (ilgili evraklar neticesinde)  T.C. Burgaz Konsolosu Sayın Ahmet BANGIOĞLU tarafından 1977 yılının Aralık ayında elimize bir mektup geldi. Karşılıklı görüşmeler sonunda 20 Ocak 1978 yılında Kapı Kule sınır kapısından Ana Vatan Türkiye Cumhuriyeti’ne kavuşmuş olduk. Daha Trenden inmeden Nüfus Dairesi memurları bize hoş geldiniz derlerken beraber Soyadı seçip seçmediğimizi sordular: Babam ‘ÖZGÜR’ deyince, görevli memur, ‘Çok güzel’ dedi ve ‘Recep amca neden ÖZGÜR Soyadını seçtin’ deyince, rahmetli babam ‘ Türkiye Cumhuriyeti Devleti bize bu imkanı verdiği için özgürlüğümüze bugün sizin şahitliğinizde kavuşmuş olduk’ dedi. Görevli memurun yüzünde bir ‘ONUR ve GURUR’ selleri belirdi!  ‘NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’

Mersin’e yerleştik. İleriki zamanlarda bir devlet dairesine işçi statüsünde teknisyen olarak çalışmaya başladım ve kesintisiz kırk bir sene çalıştıktan sonra kendi isteğimle emekliliğe ayrıldım. Ayrıca Edebiyat alanına ilgimden dolayı da  Mersin ‘de bir çok gazete ve dergilerde  şiir, hikaye, makale yazdım ve clas haber com. da yazmaya devam ediyorum.

                                                                    Xxx

Yazmak bir ayrıcalıktır, bir aşktır. Spor tutkusu gibi, bir sevda gibi. Bunu yaşamayanlar zor anlar bu ilişkiyi. Hani sanatçı diyor ya  “Rakı içen öldü de –su içen ölmedi mi?” buna benzer bir şey. Balkan Türkleri Derneğimiz var Sağlık Mahallesinde…  Her çeşit ilgi alanında varlık gösteren üye arkadaşlarımız var. Sayın İrfan KURBAN  kardeşim de bu üyelerden birisi. Bana “Köşe Yazarlığı “ için ne kadar ücret aldığımı sordu. Ücret veren de yok, alan da “ dedim. Ne uğraşıyorsun öyleyse, dediler. Prensip üzerinden bakarsak eğer, söylediği doğru.   

 Ama sanat yönünden bakarsak eğer, doğru orantıda değildir bu mukayese. Sanat öyle her ferdin baktığı gözle görülemiyor. Ayrı bir içtenliği ve çekiciliği, her halde genlerde saklıdır diye düşünmekteyim. Gençlik yıllarım Şumnu iline bağlı Preslaf (Eski İstanbulluk’ta)  geçti (Bulgaristan). Yeni yeni şiirlerim ve taşlama (epigram) dörtlüklerim yayımlanıyordu “Şumenska Zara” diye bir İl gazetesinde. O gazeteyi görebilmek için yirmi beş kilometre yere (Şumnu’ya) gider gelirdim.

Edebiyat neferleri halka bir şeyler verebilme sevdasındadırlar. Bendeniz bu makalemin içerisinde bile Balkanlarda , atalarımızın yaşadıkları ve maruz kaldıkları olayları anlatmaya çalışıyorum. Bu olaylar Dernek lokallerinde hokey, kağıt oyunları oynayarak tarihe geçemez. Yazarların vicdanları önünde birer görevleri vardır: Tarihe ışık tutmak…

Eşref ÖZGÜR – Akdeniz Balkan Türkleri Federasyonu Bilim Danışma Kurulu Üyesi.

Esen Kalın.