İkinci Dünya Savaşı sonrası Balkan Ülkelerinin büyük bir bölümü 1944 yılından itibaren Sosyalist sistemin içine Sovyet Kızıl Ordusu öncülüğünde girmişlerdir. Lenin’in Proletarya Karl Mars dikte ideolojisi prensipleri üzerine yoğun baskılar neticesinde Bulgaristan Çarlığı devrildi ve 9 Eylül 1944 Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Devleti resmen kurulmuş oldu. Rus Ordusu öncülüğünde Tank ve savaş amaçlı mekanize birlikleri büyük şehirler başta olmak üzere caddelerde sevinç gösterileri on günlerce sürmüştür.

Bulgar Çarlık dönemi sona erdi, yerine BKP (Bulgar Komünist Partisi) yönetime geçti. Bulgar Lideri Georgi DİMİTROV ve ekibi mülkiyeti özelleştirmeye hemen başladılar. Önce Fabrika ve toprak sahibi Çorbacı diye nitelendirdikleri zenginleri kontrol altına aldılar. Sisteme karşı gelenleri hapislere atarken bir büyük bölümü rıza göstermek zorunda kalmıştır. Evrak üzerinde imza karşılığında özel mülkiyete son verildi ve her şey devletin malı oldu. Tarım arazilerinin bir kısmı bazı bölgelerde DZS (Darjavno Zemedelsko Stopanstvo) adı altında yani Türkçesi Devlet Tarım Birlikleri kurdular. Genel olarak da ülke çapında TKZS isminde (Trudovo Kooperativno Zemedelsko Stopanstvo) devlet tarım kooperatifleri kuruldu. Bulgar köylüsü bu arazilerde norm üzerinden veya yevmiye husulü çalıştırılmaya başlatıldı. İlk yıllarda iyiye doğru gidildiği zanedildi veya zenginlerin malı ve parası belli bir zaman sermaye teşkil etti ama gel gör ki ileriki yıllarda teşvik olmayınca ve fertler boğaz tokluğuna çalıştıklarının farkına vardılar ve bir bütün olarak işletmeler ve kooperatifler randıman düşüklüğüne uğradılar.

Bizim (Gerlova) bölgemizde köylüler çok düşük ücret karşılığında kooperatif tarlalarında moralsiz bir şekilde hayatlarını idame ettirmek mecburiyetinde kaldılar. Köylünün parçalar halinde olan tarlalarını mekanize birlikleri birleştirme yoluna gittiler. Ne yapsalar nafile, idareci tayfanın arayıpta bulamadığı bir talan alanı kendilerine sunulmuştu sanki. Gününü gün eden partili Jivkof taraftarları resmi araçlarla boy gösterileri çekilmez bir hal almıştı. Her fert için geçerli değil ama pusulayı şaşıranlar devletin malını yağmalamaya başlamışlardı çoktan. En büyük vurgun akaryakıt sektöründe yapılıyordu, çünkü ton/ Kilometre hesabına dayalı devlet araçlarına imza karşılığında verilen akaryakıt amirleri tarafından peşkeş çekilip akşamları rakılar şaraplar gırla gidiyordu. Bu böyle Todor Jivkof son dönemlerine kadar devam etti. Diger yandan Müslüman kesime baskılar ve asimile operasyonları komünist parti idarecileri tarafından yer yer 1962 yıllarında başlaıtılmıştır. Aklı başında her Bulgaristan Türkü bu komplonun içine sarılmış olduğunun farkına vardı ama elden ne gelirdi? Aleni bir şekilde sisteme karşı gelenler ''Belene temerküz kampı''na atılıyordu. Öncülük eden öğretmen ve mürekkep yalamış kişiler sorgusus sualsiz Milis mahzenlerine tıkılıyordu. Çok vahim durumla karşı karşıya kalan Bulgaristan Türkü ne yapacağını şaşırdı kaldı. Türklerin talebi üzerine Bulgaristan ile Türkiye arasında bir göç antlaşması imzalandı ve 1968 – 1978 yıllarını kapsayan bu yakın akraba göçünden sonra serbest şekilde statüye tabii olanlar akrabalarının yanına göç ettiler. Sonraki yıllarda Todor Jivkov Devlet Başkanı olarak Bulgaristanda Türk olmadığını ve Bulgardan Türkleştirilen Osmanlı döneminden Bulgar Türklerinden bahsederken “Soya dönüş” diye bir tez ortaya koyarak Türkleri Bulgarlaştırma operasyonuna başladılar. Deliorman, Gerlova ve Rodaplar bölgelerinde Türk direnişleri ve protesto mitinkleri durdurulamaz hale geldi. Yer yer sert askeri tedbirler bile Türrkün haklı davasından vazgeçiremiyordu. Ana kucağında Şehit edilen Türkan bebek ve onlarca Türk katledildi. 1984 yılının Aralık ayında kışın şiddetli geçtiği bir anda dıreniş gösteren büyük Türk köylerine tank ve helikopter destekli operasyonlar yapıldı. Tarihe “KANLI ARALIK” diye geçen bu olaylarda yüzlerce Türk GERLOVA'nın Alvanlar (Yablanovo) köyünde katledildi, yüzlerce kişi de BELENE TEMERKÜZ KAMPINA hapsedildi. Rodoplarda ve Deliorman bölgelerinde de kanlı direnişler meydana geldi. Evrak üzerine zoraki yazdıkları Bulgar isimleri kimliklere de yazıldı ve Bulgaristan sınırları dahilinde (Bulgar hükümetine göre) Türk kalmadı. Her nevi işkence ve katliamlara rağmen Bulgaristan Türkü yılmadı ve sesini dünyaya duyurmaya çalıştı. Dünya Halter Şampiyonu Naim Süleymanoğlu bunu mühürledi ve Başbakan Turgut ÖZAL girişimi ile Türkiyeye getirildi. Bulgar hükümetinin BARBARLIĞI meydana çıktı ve Bulgaristan Türküne bazı Avrupa ülkelerine Turist gezi vizesi verdi. Daha sonraki aylarda Rus Lider GORBAÇOV “GLASNOST İ PRESTROYKA” tezinden sonra isteyen her Bulgaristan Türkü Türkiye Cumhuriyeti topraklarına 1989 da kavuştu.

ESEN KALIN

Eşref ÖZGÜR-Akdeniz Balkan Türkleri Federasyon Bilim Danışma Kurulu Üyesi