Kargagiller ailesinden bir kuş türüdür. Çoğunlukla kargalarla karıştırılırlar. Ancak kuyrukları kargadan daha uzundur. Tüyleri ise daha parlak ve yanardöner renklidir. Kafa, boyun ve göğüs kısmı yanardöner menekşe rengindedir. Karın ve sırt kısmı beyaz renkte, kanatları parlak yanardöner mor veya yeşil renktedir. Kuyruğu yeşil veya farklı yanardöner renklerle kaplı koyu siyahtır, gaga ve bacakları siyahtır. Tam bir yanardöner kuştur.

Aklınıza gelebilecek her yerde yaşarlar. Onlar için habitat sınırlaması yoktur. Köyde, kentte, büyükşehirde, gecekonduda, villada, sarayda ya da köşkte yaşayabilirler ancak konforlu yerlerde yaşamak tercihleridir. Anadolu insanının deyimiyle sehilde de yaşarlar dağ başlarında da.

Anadolu bozkırlarında köylünün tarlasında gölgelik olarak kullandığı zorla büyüyebilmiş tek bir ağaç varsa ve onun üstünde bir kuş varsa o da saksağandır. Oradaki son buğday tanesine bile göz dikmiştir.

Saksağanın bilimsel adı ise Pica Pica’dır.

Tam bir baş belası!

Yollarda ezilmiş tek bir saksağan göremezsiniz. Ama ezilmiş, yaralı ya da çaresiz ne varsa başında saksağan vardır. Aklınıza gelebilecek her şeyi yer.

Hırsızdırlar!

Özellikle yüzük, küpe, pırlanta, elmas gibi parlak ve değerli nesneleri, kaldırabileceği her türlü renkli eşyayı çalarlar. Çalmazsalar, çalmaya teşebbüs ederler.

Hırsızlıkları tescillidir. Bu konuda Gioachino Rossini tarafından yazılmış 2 perdelik bir melodram bile var. The Thieving Magpie.

Diğer kuşların başının belasıdır. Civcivlere, güvercinlere, serçelere, bülbüllere, kekliklere, tavuklara, tilkilere, şahinlere, doğanlara saldırırlar.

Hatta kurtlara bile saldırdıkları rivayetleri vardır.

İslam inancı gereği eti yenebilir olmasına rağmen, onun etini kimse yemez!

O kadar şirrettirler ki, şerlerinden korkan şahin doğan bile kaçar bunlardan.

Kendi yavrularını büyütmezler. Başka kuşların yuvasına yumurta bırakırlar ve bir daha da o yuvaya uğramazlar. Yuvanın gerçek sahibi zavallı kuş kendi yavrusu sanarak büyütür saksağanın yavrusunu. Yuvada en çok bağıran saksağan yavrusudur. En çok bağırdığı için zavallı anne en çok onu besler. Kendi yavruları açlıkla boğuşurken ve bir kısmı açlıktan ölürken saksağan yavrusu diğerlerinin de hakkını yediği için daha iri olur. Saksağan yavrusu uçacak büyüklüğe geldiğinde yuvayı terk eder. Tam o anda zavallı anne anlar ki kendi yavrusu değildir ve kendi yavrularına haksızlık etmiştir. Yaptığı hatayı, kendine yapılmış olan ihaneti anlar, ancak artık çok geçtir. Olan olmuştur. Geri dönüş yoktur.

Saksağan tam bir baş belalısıdır!

“Bulaşmayayım” demenin de bir anlamı yoktur.

O bulaşır!

Saksağan bir hayvan olduğu için yaptıklarının nedenlerini sorgulamaz belgesel tadında izler veya okur geçeriz. Konu insan olduğunda ise durup düşünmemiz gerekir!

Sağa sola iftira atan;

Başkalarının hakkını gasp eden;

Sürekli kimlik değiştirip renkten renge giren;

Toplum adına kazanılmış ne varsa gasp eden;

Ülkemizdeki her kesimin düşman ilan ettiği ama kimsenin etini yemediği;

Yavrusunu saklayarak başka kimliklerde yetiştiren saksağan tipi insanlar hala varlıklarını sürdürmekteler.

Geri dönüşü olmayan yolun sonu gelmeden ve vakit geç olmadan Orman Bakanlığı müdahale etmelidir, saksağanlara!

Nerede bu saksağanlar diye sorarsanız hepiniz çok iyi biliyorsunuz. İsminin Latince olduğuna bakıp da biz bilmiyoruz demeyin sakın.

Saksağan denilen kuş herkesin bildiği ve tanıdığı bir kuş.

ALABAK!

Bildiğimiz Alabak!

Etraf bunlarla dolu…