Yaşam içinde şahit olduklarımız zaman zaman bizi kabuğumuza çekilmeye iter. Karşılaştığımız olumsuz tavır ve tepkiler bunu perçinler. Hele ki en güvendiğimiz, yakınımız olarak gördüğümüz insanlardan geldiyse.
Zülfü Livaneli bir şarkısında şöyle seslenmez mi:
Üzülme bunları duyduğun zaman
Ümidi kesip de incinme sakın
Aç yüreğini bir merhabaya
Kardeşin duymaz, eloğlu duyar…
Buna benzer tavırlarla karşılaştığımızda kabuğumuza çekilmek elbette ki insani bir eylemdir. Lakin bizim kötü olarak adlandırdığımız, duygularımızı olumsuz etkileyen, bizi yalnızlaştıran bu durum, belki de bizim etrafımızdaki insanlara bakış açımızı ve eylemlerimizi değiştirmemizin sebebi olmaya adaydır.
Toplum olarak eleştirmeye (ki eleştiri kültürümüz ne yazık ki gelişmiş değildir, yıkıcı ve yıpratıcı bir anlayış içerir) kendi dertlerimizi devamlı anlatmaya o kadar odaklanmışız ki, içimizden çok azımız eleştiriyi olması gerektiği gibi yapıyor, karşısındakini gerçekten anlamak için dinliyor.
Sosyal bir varlık olduğumuzu iddia ederken belki de en başarısız olduğumuz konulardan birisi “etkin ve nitelikli bir iletişim” kuramıyor oluşumuz. Temelinde toplumsal bakış açısı, geçmişimizden bize yansıyan öğretiler ve pek tabii en önemlisi doğru dili kullanmıyor, kullanamıyor oluşumuz var. Bir toplumu oluşturan en temel, olmazsa olmaz koşullardan birisidir dil. Bunu sadece alfabe ve sözlüğümüzde yer alan kelimeler olarak algılamaksa en büyük yanılgıdır.
Ortak bir dil oluşturmak için yaşanmışlıkların paylaşıldığı, coğrafyanın gerekliliklerinin, doğanın sunduğu zorlukların ve imkanların birlikte aşıldığı, kader birliği yapılırken birbirini anlamaya çalışan insanların belirli bir alanda birlikte yaşama deneyimi geliştirmesi gerekir. Bazı ülkelerde farklı lisanların konuşulduğu muhakkak ki hepimizin bilgisinde yer alır. Lakin ortak dil dediğimiz lisan paylaşımından çok daha ötesidir. Toplumu oluşturan her unsurun etkisiyle toplumsal bilincin yaratıldığı, geleceğe uzanmamızı sağlayan ya da bulunduğu yerde saydıran, bundan da kötüsü bazen gerileten ve toplumu çöküşe sürükleyen de dildir.
Tarihsel aktarımlara baktığımızda geçmişin büyük devletlerinin belki de en güçlü zaman dilimlerinde durağanlığa ve gerilemeye başlamalarının temelinde yatan en önemli unsur olarak, ortak dilin kaybolup toplum içinde çekişmelerin, suçlamaların artığını gözlemleyebiliriz.
Toplum içinde bölünme yaşandıkça karşılıklı iletişim kopar. Herhangi bir şekilde nitelikli iletişim kurulamaz. Hangi taraf olursa olsun birbirini anlamak yerine suçlamak üzerine hareket eder. İyi ya da güzel olanı görmeye çalışmak yerine, kusuru ve olumsuzluğu ortaya çıkarma çabasına girişilir. Böyle hareket ettikçe taraflar arasındaki uçurum büyür. Ortak yaşam ve ortak dil parçalanır. Yıllarca aynı yerde keyifle, her şeyi paylaşarak yaşayan insanlar hayatı paylaşamaz hale gelirler.
Ekonomik, eğitimsel, hukuksal problemler gerekli tedbirlerin alınmasıyla giderilebilir hale getirilir. Bunlar için yeterliliği olan insanları idari kadrolara seçmek bile yeterli bir adımdır. Lakin ortak dili kaybolmuş, paylaşımdan ve nitelikli iletişimden uzaklaşan bir toplumu yeniden birleştirmek oldukça zor ve uzun süreli bir çaba gerektirir.
Peki bunun için yine nitelikli yetkililere mi ihtiyacımız var. İşte asıl soru bu. Livaneli’nin şarkısındaki gibi “yüreğimizi bir merhabaya açmakla” başlayabiliriz. Hem de kimseye ihtiyaç duymadan. İnsanların bizi dinlemelerini nasıl istiyorsak, belki de sevilmekten çok anlaşılmak istiyorsak, karşımızdaki insanların da aynı duyguları taşıyabileceğini, anlaşılma ihtiyaçlarının gidermek için çaba gösteren bir yüreğe tepkisiz kalamayacaklarını düşünerek hareket etmeliyiz. Elbette birbirimizi eleştirmeye, yanlış olarak gördüklerimizi dile getirmeye devam edeceğiz, etmeliyiz. Gelişimin altında eleştiri ve şüphecilik duygusu yatar (bir yazıda da şüpheciliği konuşabiliriz. Yanlış yaklaştığımız konulardan birisi de bu) Bunu yaparken dikkat etmemiz gereken unsurlarsa, öncelikle karşımızdakini nitelikli şekilde dinlemek, anlamaya çaba sarf etmek, nahif ve gerektiği gibi bir dil kullanmak. Suçlamak yerine, anlamak ve duyumsamak için hareket etmek.
Madem bu yazıyı okumaya zaman ayırdınız. Biraz da bunu sorgulamak için zaman ayırmanızı rica edeceğim.
Ortak dilimizi doğru kullanıyor muyuz, kullanıyor musunuz? Dinlemek ve anlamak için mi, cevap vermek ve haklılık için mi iletişimdesiniz?
Güzel bir haftanız olmasını dilerim…