Öğretmenlik sadece bilgi nakletmek midir? Sus, konuşma, dinle, gitme, yapma, yaz diye emirler vermek midir? Bari öğretmen olsaydın denebilecek kadar vasıfsız bir meslek midir? Üç ay tatille özdeşleşmiş bir meslek midir? Bizim bir öğretmenimiz vardı diye başlayan anılarda hiçbir zaman başrolde olamamak mıdır?

Elbette hayır.

Ancak görmeden bakmaya devam ettiğimiz sürece öğretmeni ve öğretmenliği doğru anlamak mümkün değildir. Ön yargılar altında değerlendirilen bir meslek erbabının kendisini doğru ifade edebilmesi de çok zordur. Ön yargıları ile yargısız infazda bulunanlar, empati kurmadan değerlendirme yapanlar öğretmen olmanın ne demek olduğunu asla bilemezler.

Onlar nasıl bilsinler ki elinde eldiveni olmayan minik avuçları, ellerinizde ısıttığınızı. Gönüllere girip zihinler inşa ettiğinizi, karanlık yollara ışık olduğunuzu. Ayağında ayakkabısı olmayanlarla üşüdüğünüzü, şemsiyesi olmayanla ıslandığınızı, karnı aç olanla aç, evsiz olanla evsiz olduğunuzu nerden bilsinler. Kendi çocuğunuza olamadığınız kadar şefkatli olduğunuzu nereden bilsinler. Öksürmekten konuşacak mecaliniz olmadığında bile öğrencilerim ne olacak endişesi ile doktora gitmeye vakit ayıramadığınız için hastalığı ayakta atlattığınızı. Ciddi bir rahatsızlıktan dolayı olmanız gereken ameliyat için bile yaz tatilini beklediğinizi nasıl bilsinler ki?

Öğretmen olmak, öğrencileriniz için çabalarken kendi çocuklarınızı ihmal etmektir. Öğretmen olmak, evinden ve ailesinden kilometrelerce uzaklarda yolsuz, köprüsüz, susuz köylere gitmek, sele kapılmak, çığ altında kalmak, deprem enkazında can vermektir.

Öğretmen olmak fiziksel, sözlü, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalmaktır.

Öğretmen olmak özlük hakların iyileştirilememesi, kayırmacılık, haksız uygulamalar sebebiyle sürekli yıpranmaktır.

Öğretmen olmak meslek hastalığı ve kredi kartıyla yaşayabilmektir.

Öğretmen olmak hain ve bölücülere aldırmadan İstiklal Marşı’nı gururla söyleyip Milleti için Aybüke Yalçın misali gönderde bayrak olmaktır.

Öğretmen olmak, İstanbul’un fethinde Bizanslı kadınların, Padişah sanarak Ak Şemsettin’e çiçek uzattıklarında, Fatih Sultan Mehmet’e “Siz çiçekleri asıl ona sunun, evet padişah benim ama o benim hocamdır” dedirten Ak Şemsettin olmaktır.

Öğretmen olmak Yavuz Sultan Selim’e ”Bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur, benim için bir iftihar vesilesidir ve dahi bize şeref verir. Bu kaftanı ölümümden sonra sandukamın üzerine koyasınız” dedirten İbni Kemal Paşa olmaktır.

Öğretmen olmak bildiği söylemek bilmediğini öğrenip söylemektir.

Öğretmen olmak peygamberlerin varisi olmaktır.

Öğretmen olmak verdiği emeğin sonucunu yıllar sonra görebilecek ya da hiç göremeyecek kadar sabırlı olmaktır.

Ve ben..

33 yıldır eğitim mozaiğinin önemli bir parçasıyım. Uzun zamandır öğretiyor ve daha uzun zamandır öğreniyorum. Hitap ettiğim kitlenin hayal gücünde bir arayüz, dimağında bir tat olma uğraşı veriyorum. Onca yıllık tecrübemle, bu mesleğe yerleşmenin zaman aldığını ve bitmeyen bir hep olduğunu söyleyebilirim. Kendine özgü bir folklorü ve irtifaları olduğunu da belirtmeliyim. Anlamada, sezmede, bilgi nakletmede, hikmet arayışında, anlayışta, tahammülde gani olmayı gerektirdiğinin de altını çizmeliyim. Muazzam derecede yüksek enerji, atletik bir akli meleke, ansiklopedik bilgiyle dolu bir bellek istediğini de söylemem gerek. İhtimam, hoşgörü, itidal, diğergâmlık gibi birçok erdemi gerektirdiğini de eklemeliyim.

Hepsini ve daha fazlasını bünyesinde barındırmış bir “Başöğretmen”e sahip olduğumuzu ve bunun için dünyanın en şanslı milleti olduğumuzu da hatırlatmalıyım! Öğretmenliğin zihinler inşa etme sanatı ve karakterli nesiller inşa etme hüneri olduğuna ve her ferdin mükemmel bir öğretmeni hak ettiğine inanan tüm meslektaşlarımın öğretmenler günü kutlu olsun.