Elbette enflasyonist baskılar dolayısıyla yaşanan hayat pahalılığı sadece ülkemiz için geçerli değil…

Son yıllarda ABD başta AB ülkeleri İngiltere, Fransa, Almanya olmak üzere iki yıldır yaşadığımız  pandemi kaynaklı  bu enflasyonist baskı ülkemiz başta dünyanın hemen hemen her ülkesinde şimdiye kadar hiç olmadığı ölçüde hissedildiğine şahit olduk…

Bu durumun ekonomik detayına yaşadığımız olağanüstü koşullara inmek istemiyorum…

Zira biliriz ki; insanlar, kaptanın fırtınalı denizlerde dalgalarla nasıl boğuştuğuyla değil gemiyi sağ salim limana nasıl yanaştırdığıyla ilgilenir…

İfade etmeye çalıştığım şu…

İnsanlar bir iktidarın ülkesini, mutlak suretle sağlık ve savunma sanayi başta birçok alanda nasıl dönüştürdüğüyle değil fakiri kendi sofrasına ne kadar ekmek koyduğuyla, durumu biraz daha iyi olan ise sofrasındaki konforu nasıl koruduğuyla ilgilenir.

Dolayısıyla hayat pahalılığının tüm kesimleri özellikle alt ve orta gelir grubunu etkilediği bu dönemde insanların haklı serzenişlerine cevap verebilmek hatta sataşmalarına makul davranışlar ortaya koyabilmek iktidar ve iktidar tarafı için tartışmasız çok zor bir süreci tanımlıyor.

Tüm bunlar ölçeğinde iktidar ve iktidar tarafı için bugünlerde en zor şey nedir biliyor musunuz?

Kalpten inandığınız, yürekten omuz verdiğiniz bir davayı; yalpalamadan, takatsiz bıraksalar dahi sendelemeden yılgınlık göstermeden savunma şiarıdır…

AK Parti ve MHP’nin dava şiarı özünde ‘’ülke ve millet’’ davasıdır.

Özünde diyorum çünkü özünde AK Parti lideri Cumhurbaşkanı ERDOĞAN ve MHP’nin Bilge Lideri BAHÇELİ’nin yaşadığımız bu ekonomik türbülans iç ve dış muhalefetin dur durak bilmeyen salvolarına karşı sarsılmaz duruşunu, garibi, gurabayı pahalılığa, enflasyonist baskıya ezdirmeme gayretlerini gıptayla izliyoruz.

Ancak liderlerin bu dik duruşu yanında birde etrafındaki sözde dava sahiplerinin bu zor zamanda ortama kamufle olma, muhalefet baskılarına karşı dut yemiş bülbüle dönme reflekssizliklerine de tanıklık ediyoruz.

İl başkanı veya teşkilat başkanlarından birilerinin çıkıp bırakın yazılı veya görsel basına mülakat vermeyi ellerinin altındaki sosyal medyada dahi bu davayı savunmak adına makul açıklamalarla bu sürece omuz vermeyi akıllarından dahi geçirmediklerine şahitlik ediyoruz.

Herkes sus pus…

Teşkilatlardaki bu tepkisizliği özellikle iktidar partisi tarafından bakarsak elbette ilk kez görmüyoruz. Ülke gerek terör örgütlerinin gerekse bunları kullanan müesses nizamın kurgulayıcıları büyük devletlerin baskısında ekonomik çökertmeyle veya terörle imtihan edilirken yazılı veya görsel basında bunları bir açıklama yaparken de görmedik…

Oysa herhangi bir siyasal partide İl veya İlçe Başkanı olmak, hele bir davayı bir ideali bir mefkureyi savunuyorsanız liderinizi örnek almışsanız onun il ve ilçedeki temsilcisi iseniz davayı yere düşürmeme adına işinizin oldukça zor ve meşakkatli bir görev olması gerek…

Zira kolay zamanda herkes kendince bir dava sahibidir…

İnsan psikolojisinde ‘’güce yatma’’ ve ‘’gücü terk etme’’ gibi bazı kavramlar vardır.

İnsan doğası gereği mutlak olmasa da güçten yana tavır alır. Çünkü güç, koruyucu ve kollayıcıdır.

Ve insan doğası gereği yine mutlak olmasa da psikolojik zayıflığının getirdiği zafiyetle mevcut güçte bir sarsılma görürse olası mutlak güce doğru bir kapı aralamaya çalışır.

Bunlar gemi alabora olmaya,  rüzgar tersten esmeye  başlayınca bir telaş iklimi yaşarlar…

Ve su almaya başlayınca gemiyi ilk terk eden bunlar olur…

Maalesef dün dava adamıyım derken bugünlerde gözü sağda solda muhalefette konuşlanacak güzergah arayan kısacası ‘’içindeki sadakatsizliği’’ dışa vurmaya hazır sözde dava adamlarını gözlemliyorum… Çağrım bu tiplere değil elbet…

Çağrım bu menkıbede ‘’hesapcılığı’’ değil ‘’adanmışlığı’’ şiar edinmiş dava adamlarına…

‘’Zaman dik durma zamanı…’’