Osman Pazarı yani Omurtag kasabası Gerlova Türk yöresinin tek İlçesidir Eskicuma iline bağlı. Bu bölgede ( Gerlova'da) seksen küsur köy var olduğu bilinir. Buranın  ahalisinin bir kısmı asırlar önce Horasan'dan göçüp gelen akıncı Türklerdir. Bir kısmı da Anadolu'dan Konya, Karaman, Adapazarı ve Kastamonu'dan gelmişler. Senin anlayacağın gibi söylemem gerekirse eğer Yusuf abi, bu Türk boyları Balkan dağları eteklerinde (Gerlova'da) kaynaşmışlar ve canciğer olmuşlardır. Şimdi bu nankör Jivkof ekibi, Bulgaristan Türkü'nü Bulgarlaştırmak için harekete geçti. Geçenlerde Halvanlar köyünde kan gövdeyi götürmüş, karadan tanklar, havadan helikopterler ahaliyi canından etmiş, onlarca Türk, Türklük uğruna Şehit olmuş...

Deliorman yöresinde de Şeytancık ve Çukurköy'de de şehitler verilmiş. Rodoplar'da daha önce başlatılmış bu vahşet. Sizin Karnobat ve Burgaz köylerinde de çok Türk can vermiş bu yolda. Küçük Türkan bebeğin katledişini duymuşsundur her halde. Ne namussuz adammış bu Komunistler be Yusuf abi...

Osman kardaşım, bu Bulgarın tek başına vereceği bir karar değildir. Bu planın başrolünü Ruslar oynuyormuş diye konuşuluyor bizim oralarda. Marks-Engels'in tek tip insan yapma hayallerine en büyük engel Türk Milleti imiş. Onun için Türkü önce Bulgar yapmak emredilmiş Merkez Komitesi'nden...

Vay be edepsiz gavur vay, olur mu Türkten Bulgar. Türk demek, asil ve mert demektir. Türk demek, Allah yolunda imanı uğruna can veren kişidir... Bizim tek korkumuz, birliğimizin bozulmasıdır. Evvel Allah buna izin vermez. İmanı olanların yanında yar ve yardımcısı olur her zaman. Allah diyen, mahrum kalmaz inşallah...

Zaman artık gelmişti yolculuk için. Gündüz çalılıklar içinde görmüş olduğum elbise ve kumaş torba Yusuf abininmiş. Onları oraya gizlemiş olması, bir gören olursa, kendisinden şüphe duyulmaması için bir tedbirdir. İkimizin de planları örtüştü bir anda. Hedefimiz Anadolu topraklarıydı. Stranca ormanlarından salınarak Kırklareli'ne ulaşmaktı.

Bütün gece durmaksızın yürüdüler Burgaz bozkırlarında. Hava karanlıktı, ışıldakları vardı ama kullanamazlardı, zaten sınır bölgesine uzak olmalarına rağmen buralarda hep Bulgarlar ikamet ettiğini bilirlerdi. Bir gören, bir şüphe eden olursa Milise bildirir ve ele geçebilirlerdi. Sırtlarında torbalarda yiyecek ve içecek sudan başka birkaç parça elbise vardı. Sabah namazını kıldılar bir kayanın altında, uzaklarda köylerin ışıkları hala yanmaktaydı. Bulgar mıntıkası olduğu için ezan sesi buralarda olmazdı. Sabah yaklaşıyordu biraz daha yürüyüp kendilerini emniyetli bir yerde siper edip bir sonraki geceye kadar beklemeleri gerekiyordu. Öyle de yaptılar, ıssız bir yere gelince yine sırtlarında ki eşyaları  çalıların arasına gizlediler. Yerleşim yerlerinden uzaklardan yolu yordamı olmayan mıntıkalardan Anadolu'ya doğru yol alıyorlardı...