İnsanlar bazen; ‘’ üç maymun refleksi’’ ile kör, sağır veya dilsize yatabiliyor.

Bu durum yaşanılan psikonevrotik durumun mizaca yani karaktere yansımasıdır.

Bunun nedeni ise hep yalan ve inkar siyaseti…

Sonucu ise aslında var olanın ısrarla tersinin dillendirilmesi agresif ruhsal durumunun bir bünyeyi mahkum ettiği psikolojik çaresizliğin ne boyutları ulaşabileceğini göstermesidir.

''Agresif psikoloji, yalana itibar eder.''

Bir çok şey yaşananlar yapılanlar ortada iken olmadığını söylemek kendi gerçeklerinde ısrar eden psiko-patolojinin sürrealizm üzerinden kendi gerçekleri üzerinden okunmasıdır.

Sürekli “yalan” üzerine kurulu siyasal metaforun, toplumsal dezenformasyona, bilgi kirliliğine ve gerçeği inkara neden olan mental tutulumun bazı muhalefet siyasetçilerini ne hale getirdiğine tanıklık ediyoruz.

Epeydir ülkemiz içten ve dıştan yoğunlaştırılmış bir baskıya dayalı tahakkümün siyasal mecrasında ABD, Avrupa ve iç işbirlikçilerin baskısı kıskacında...

Su soru akla gelebilir. İçten ve dıştan gelen saldırı eskiden de vardı ancak bu yoğun saldırı neden yaklaşık son 8 yıllık süreci kapsıyor?

Aslında cevap basit… Bunun için diyalektik mantıkla hareket etmeye veya düşünmeye gerek yok. Sadece düz mantık bile bunun nedenini anlamaya veya kavramaya yeterli...

Bunun nedeni; ABD ve NATO destekli, 2013”teki gezi eylemleri ile başlayan,6-7 Ekim ve 17-25 Aralık ile devam eden ve 15 Temmuz ile somutlaşan devleti ele geçirme operasyonunun başarısızlığıdır.

Bunun sebebi, Kuzey Suriye'de kurgulanan ABD'nin güdümündeki PKK/PYD karakol devletçiğine Türkiye tarafından izin vermeme ısrarıdır...

Biraz daha detaylandırırsak içimizdeki kullanıma elverişli dış destekli güruhun bu çabasının engellenmesi yanında hem dışta hem de içte terör yuvalarına çomak sokulması ve batının ikiyüzlülüğünün yüzlerine vurulması dıştan gelen yoğun baskının sebebidir.

Kısacası içte yaşanan kalkışmanın etkisizleştirilmesi yanında omurgasız bir devlet anlayışı ile hareket eden ABD başta batının amaçlarının bloke edilmesinden kaynaklanmaktadır.

Mesela, eskiden uluslararası diplomasi, savunma ve ekonomik yeterlilik açısından kifayetsiz bir ülke olmanın getirdiği duruma paralel olarak bu ülkenin iç işlerine karışmak olağan meselelerden biriydi.

Bu gün dahi bizim perspektifimizden uluslararası diplomaside en gereksiz gördüğümüz ülkeler bile geçmişte arkalarına Avrupalı ağa babalarını alarak ahkam keser bunların sırtından yiğitlik taslarlardı.

Biraz sesimizi yükselttiğimizde içimizdeki truva atı işbirlikçileri ve kullandıkları terör örgütleri marifetiyle karışıklıklar çıkartarak siyasal yönetimi dizayn eder aynı şeylerin tekerrür etmemesi için parmak sallarlardı.

Hatırlayın,1974 Kıbrıs barış harekatından sonra batıdan izinsiz müdahale yapmanın getirdiği ekonomik ambargoyu…

Veya S-400 gelen ABD dayatması…

ABD Başkanı Biden’in, muhalefeti destek çağrısı…

Bir yerlerden icazet almadan Suriye’ye, Libya’ya, Doğu Akdeniz’e, Karabağ’a müdahale edebilme potansiyeli...

Tüm bunlara rağmen bu ülke, istikrarsızlaştırılmak adına dış müdahaleler sonucu yediği bunca çelmelere rağmen ayağa kalkma çabasında…

Artık bu ülke, sırtlan devletlere karşı takati kesilmiş leş adayı olma varlığını sonlandırmıştır.

Veya içerideki iç işbirlikçileri üzerinden istediği gibi at oynattığı, istediği gibi hükmetme özgürlüğünü bitirmiştir.

Bunu en son ‘’ KAVALA’’ vakası ile ispatlamış ABD başta batının 10 büyük elçisini ‘’ persona non grata’’ yani istenmeyen kişi kategorisine sokarak test etmiştir.

Elbette ki, ’’ sırtlanların özgürlüğü aslan ayağa kalkana kadardır.’’