Bu kıt aklımızla yıllarca  “bu ülkenin sanayi ve teknolojik geleceğini, alanlarında yetkin ve uzmanlaşmış meslek okullarının (meslek lisesi, meslek yüksek okulu)” belirleyebileceğini düşündüğümüz gibi  yeri geldi  bazı platformlarda ifade ettik.

Dün öngörebildiğimiz şeyleri Korona virüs pandemisiyle,  bugün artık daha rahat görebiliyor, bu alana yönelmenin elzem ve ehemmiyetini daha iyi anlıyoruz.

Pandemiyle birlikte meslek lisesi öğrencilerinin teknik öğretmenlerinin yönlendirme ve katkılarıyla maske üretiminden tutunda dezenfektan ve hatta solunum cihazı üretimine kadar pek çok alanda yetkinlerini milli üretime katkılarıyla ispat ettiklerine şahitlik ettik. İmkan verilir ve koşullar sağlanırsa “bu ülkenin ötelenmiş çocuklarının” neler yapabileceklerini, neler başarabileceklerini hep birlikte gördük.

Bakın dünya maske ve solunum cihazına muhtaç olmanın getirdiği çaresizlikle birbirlerinin tıbbi malzeme ihtiyaçlarını gasp ederken biz ülke olarak meslek liselerinin ürettiği malzemelerle kendi ihtiyaçlarımızı görmenin yanında dışarıya malzeme yardımı yaparak soft power “yumuşak güç” potansiyelimizi dosta düşmana nasılda ispat ettik ve ediyoruz da.

Derler ya “bir musibet, bin nasihatten evladır.”

Bu musibette tıpkı daha önceleri olduğu gibi her alanda toplum olarak bizi öyle bir kendimize getirdi ki bu sayede sosyolojik ritüellerimizi, geçmişimize dönük bir çok şeyi yeniden keşfetmenin önemine haiz olurken, üretim alanında meslek okullarına fırsat tanınırsa neler yapabileceklerini, önü açılırsa ülkeyi geleceğe taşımadaki rolünü açıkça gösterdi.

Oysa geçmişten bugüne uzman olmadığımız bu konularda bile sadece okuyup yazan olabildiğince gündemi takip eden biri olarak, olması gerekeni zaman zaman yazdık çizdik, zaman zaman söyledik.

Her şeyden önce başarının olmazsa olmaz koşulunun öncelikle meslek liselerine nitelik kazandırmak gerektiğini, üniversite sınavından yeterli puan alamayan öğrencinin zorunlu eğitim –öğretim ikametgahının meslek liseleri olmaktan çıkması gerektiğini bu alanın tam tersi önemsenen,  rağbet edilen bir alan olması gerektiğini yeri geldi hep ifade ettik.

Dünü ve bugünü, günahıyla sevabıyla şöyle bir projekte ettiğimizde karşımıza çıkan tablo hep şuydu:

Meslek liseleri, yetersiz devlet planlaması yanında illerdeki sanayi odalarının her alandaki meslek liselerini yeterince sahiplenmemesi birde kat sayı engeliyle “vasıfsız yığınların”  meslek liselerinde öbeklenmesine eğitim-öğretim kalitesinin dolayısıyla mesleki eğitimdeki başarı kalitesinin ayaklar altına düşmesinin kaynağıydı.

Oysa mesleki eğitim, bir ülke için eğer sanayi ve teknoloji alanında mesafe almak irtifa kaydetmek istiyorsa olmazsa olmazların başında gelmesi gereken bir alandı.

Misal geçmişten bugüne sanayi ve teknolojide Almanya’yı bu kadar güçlü kılan, biraz araştırırsanız mesleki eğitim planlaması ve bu alana verdiği değer olduğunu görürsünüz.

Ancak bunun için öncelikle meslek liselerinin üvey evlat konumundan çıkartılıp, gelen bütün iktidarların bunu devlet meselesi dolayısıyla bir “beka meselesi” olarak görüp gerekli finansman ve alt yapı sorununu çözmesi gerekiyordu.

Yeterli alt yapı ve finansman desteğinden yoksun, eline belki bir tornavida veya matkap almamış öğrencinin meslek liseleri ve meslek yüksekokullarından mezun olduklarında ülkenin geleceğine mesleki manada nasıl bir katkı sunabilir bu tartışılır.  Oysa meslek liseleri ve meslek yüksekokulları bu ülkenin sanayi ve teknoloji gelişmişliğine dönük olmazsa olmazı ve bir beka sorunudur.

Geçmişe dönüp bakıldığında iktidarlar,  siyasi kararlarıyla günahına sebep oldukları meslek liselerini kat sayı engeliyle durdurarak yeterince yetişememiş meslek liselerinin üniversiteye geçiş yolunu da tıkayarak vasıfsız bir nesil, kalifikasyonu düşük bir topluma yönelişte büyük hatalara sebep oldular.

Ben hep şuna inanmışımdır. Orta zekada hatta orta zekanın bir tık altında bile olsa her bireyin yetenek  veya el yatkınlığı olduğu bir alan mutlaka vardır.

Okul öncesinden başlayarak, ilkokul sonunda öğrencinin ilgi, yetenek ve başarı rezervlerine göre yetkin oldukları alanları  “sondajlamayla” keşfedip bunu iyi bir planlamayla mesleki, akademik, spor, sanat, tarım veya imam hatip ortaokullarına yönlendirilse devamında ise lise ve üniversite yıllarını dolu dolu geçirterek  alanlarında başarılı, yetkin ve uzmanlaşmaya dayalı meslek insanları yetiştirebilir, ülkenin geleceğine önemli katkılar sunacak ehil insanlar formatlayamaz mıyız?

Örneğin fen liseleri, Anadolu liseleri ya da kolejlere gidecek öğrenciler, öncesinde bu okulların ortaokullarına, meslek liselerine gidecek olanlar da daha fazla geç kalmadan mesleki ortaokullara yönlendirilse sosyal bilimler ve teknik bilimler olarak kategorize edilerek uzmanlaşmaya dönük bir adım atılabilir.

Bu yazıyı yazmadan önce dünya bu teknolojik alt yapısını nasıl kurguluyor diye biraz araştırdım. Keza bunda en başarılı örnek Kanada başta olmak üzere Almanya gibi birçok Avrupa ülkesi yanında klasik Japonya örneğinde olduğu gibi bazı uzak doğu ülkeleri gösterilebilir.  Mesela Kanada’da ülkenin Sanayi ve Ticaret Odalarının meslek okullarının başta finansman kısmını sahiplenmenin yanında koyduğu keskin kuralarla bu süreci yönettiğini görüyoruz.

Ülkemiz mesleki eğitim yapılanmasında şurası kesin; meslek liselerine yeterli yeterlilik ve yetkinlik kazandırılmadan, yani eline her tornavida alan, ben meslek erbabıyım demeye devam ettiği sürece, taşlar yerli yerine oturmaz, oturamaz.

Pandeminin en azgınlaştığı süreçte Hatay, İstanbul ve Bursa illerimizde meslek liselerinin N95 standartında maske, dezenfektan üretim başarıları bize umut vermişti. Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’tan bu toplumun beklentileri hala çok yüksek. Kronik sorunun çözümü için mesleki eğitime ve bazı alanlara yönelik planlama çalışmalarını biliyoruz. Yine biliyoruz ki “eğitim bir gelecek planlaması”, dolayısıyla yıllarca yazboz tahtasına dönmüş eğitim sistemimizi ufak revizyonlar dışında bir daha dönülmeyecek şekilde kurgulamak gerekiyor. Bu iş kolay olmasa da geleceğe koşar adımlarla yürümek isteyen ancak “zihniyetleri budanmış”larca “potansiyel budaması” yaşatılan bu milletin çocuklarının bugün beklemeye artık daha fazla tahammülü olmadığının bilinmesi gerekiyor.

Sözün özü; yarınlarda dünyanın konuşacağı bu ülkenin yarım yamalak her şeyi bilen değil; tek şeyi bilen ama iyi bilen her alanda uzman insan rezervine ihtiyacı var.