‘’İhanet ve sadakat’’;  birbirine zıt iki asimetrik olgu…

İhanet, sadakatsizliğin vücut bulmuş halidir. Bir nevi yediğin ekmek teknesine, pislemektir.

Sadakat ise  içten aidiyet, yürekten bağlılığı ifade eder. Yani bir şeye sadık olmak, onunla kurduğu bağı koparmamak, bu bağı tıynetimizde hep canlı tutmaktır.

‘’İşe, eşe, aşa, davaya ve vatana’’ sadakat;  büyük erdemlerdir.

Eşe sadakat; yuvayı, aşa sadakat; sağlığı, işe sadakat ise sürdürülebilirliği, vatana sadakat  onuru, davaya sadakat ise karakteri ele verir.

Hele  vatana, değerlere ve davaya sadık kalmak önemli bir hamiyet ölçüsüdür. Bunlar sahiplenilmezse bugün sözde davaya sadık olanlar, yarın bir başkasını başka davaya sadakati seçecektir.

Bu günlerde siyaset sahnesinde benzer örneklerle benzer sadakasizliklere  şahitlik ediyor, sadakatsizlikte  adeta birbirleriyle rekabet edercesine   nisbet yarışına girildiğini görüyoruz.

Davaya sadakatsizlik ancak bizden sorulur klişesinin realitesini tanımlıyor sanki bu yaşadıklarımız bizlere… Bu gün siyasette bu yaşananları ortaya koymazsak;bu siyasal ikiyüzlülüğü sahiplenmiş, benzer çabaları vicdanlarımızda meşrulaştırmış oluruz.

Bugünlerde siyaset gündemi maalesef bazı  siyasal aktörlerin politik ikiyüzlülüğü ile meşgul…

-Lideri ilk kez yüzüstü bırakırken AK Parti lideri Erdoğan tarafından ‘’ kardeşim’’ klişesiyle  kendisine önce Başbakanlık, ardından  Dışişleri Bakanlığı sonrasında ise yedi yıl sürdüreceği Cumhurbaşkanlığı makamı takdim ve tevdi edilmiş, tüm buna rağmen ikinci kez aday gösterilmedi diye  ‘’kin ve hırs’’ duygusallığı ile davasına sadakatsizliği önceleyip gemileri ilk yakan  cumhurbaşkanlığını engellemek için her türlü entrikayı dayatan muhalefetin bu günkü adayı olmaya çoktan teşne olmuş biri…

-Sıradan bir akademisyen iken üniversiteden elinden tutulup dönemin Başbakanı  R.Tayyip Erdoğan’a takdim edilen kendisine R.Tayyip Erdoğan tarafından hayal edemeyeceği  Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık görevleri taltif edilirken, Başbakanlık görevini devir esnasında kendi ifadesiyle ‘’ bana bu mevkileri veren beni buna layık gören  liderime ayrılsam dahi ağzımdan bir kelam duymayacaksınız’’  demiş,daha parti üyesiyken  ahde vefasına ters düşmüş, bulabildiği her platformda bu görevleri tevdi eden liderini  ve partisini yerden yere vurmuş  biri...

-Adını Hz.Ali’den almış ancak adı gibi liderine sadık olamadığı gibi soyadı gibi davasına ‘’Babacanlık’’ yapamamış, ‘’ ekonomi’’ eğitimi almamasına kendisinden fersah fersah üstün gömlekte ‘’ ekonomi duayyenlerine’’rağmen bu ülkede kendisine siyasal, toplumsal ve iktisadi mecrada tüm Türkiye’de ‘’gelecek  siyasetinin yıldız’’ ismi  olarak lanse edilirken kendisine AK Parti hükümetinin ikinci Dışişleri Bakanlığı görevi tevdi edilmiş biri…

Ardından sürekli yükseltilen görevler silsilesi ile önce eknomiden sorumlu Devlet Bakanlığı ardından Başbakan Yadımcılığı görevleriyle taltif edilmesine rağmen ‘’ acaba yeni kabinede yeni bir görev verilir mi’’ beklentisiyle 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçiminde AK Parti’den hep olduğu gibi Ankara 1.sıradan milletvekili yapılmış  ‘’ belki bir taşla iki kuş’’ vururum düşüncesiyle bu beklentiyi koruyup istifa edeceği 8 Temmuz 2019’a kadar 12 ay 15 gün istifasını bekletip, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı için Binali Yıldırım’dan sonra ikinci imzayı verirken aynı zamanda AK Parti’nin ilk Cumhurbaşkanını, perde arkasından ‘’ muhalefetin adayı’’ olarak pazarlayan  bunun içinde muhalefet partileriyle hemde ‘’işin tam göbeğinde’’ iş tutmuş bunu yaparken hem davaya sadıkmış gibi görünüp hemde kendisine hayal edemeyeceği imkanlar sunan liderini sırtından bıçaklamış, sadakatsizliği ile siyasette ‘’ GÜVEN’’ olgusunu ‘’ Brütüs’’ metaforuyla deforme etmiş biri…

Geçmiş siyasetin bu aktörleri bu gün ‘’ ağzıyla kuş tutsa’’ dahi yarınların siyasetinde kendi siyasal geleceklerini bitirmenin yanında yeniden sorgulattıkları siyasal ahlakı ‘’recm’’ ederken ‘’ siyasal ahlak/sızlığa’’ yeni bir boyut kazandırmış oldular.

Üç sadakatsizliğin ortak noktasına bakıldığında bedeni ve ruhu esir alan bir ‘’ MENFAAT…’’  olgusunu görürsünüz.

‘’Karakter yorgun düştümü,  ahlaksızlık paçadan sızarmış…’’ 

Bize bunu yaşatanlar, katmerli bir ‘’politik ikiyüzlülüğü’’ teşhir ederken erdemli politikaya umut bağladığımız son yokuşta politikanın değişmesini umduğumuz bu yüzünü hemde misliyle yeniden suratımıza çarpılmışlardır.

Sonuç olarak bu gün yaşadıklarımız bize, yaşamın bir çok alanında olduğu gibi politikada da davaya değil  ihtiyaçlara sadık kalındığını öğretmiş, ihtiyaçlar bittiğinde sadakatin sona erdiğini göstermiştir.