Siyasetin herkese açık olması, liyakatin istihdamını zora sokar.

Siyaset haddini, hududunu, yerini, mevkiini, mevziini bilmeyenler yüzünden yoğun bir ilgi merkezi hâline gelir.

Siyasette olması gereken işler, kurumsal işleyişte olmaya başlar. Siyasetin kavramları adalet, eğitim, sağlık gibi her alana uygulanır ve siyaset derinliği olan bir şey olmaktan çıkar. Her şey siyasetin konusu hâline gelir ve siyaset eksenli bir sosyoloji doğar. Siyaset, her şeyi kendine raptiyeledikçe yağcılık, iltimas, adamcılık ve liyakatsizlik kurumsallaşır. Siyasetin dışındaki tüm gelişmeler kaçırılır, hatta önemsiz hâle gelir...

Oysa siyaset, hem bilimdir hem de sanat.

Fârâbî’ye göre hem bilim, hem sanat, hem de bilgeliktir. Onun bu tespitinden anlıyoruz ki, siyasetin düşünce insanı olmayı gerektiren bir hususiyeti de vardır. Bu hususiyeti görmek için Türk siyasi tarihine bakmamız gerekir...

Bu vasıflara sahip isimlerden biri vezir-i maderzad (doğuştan vezir) olarak anılan bilge vezir Nizamü’l-Mülk’tür. Nizamü’l-Mülk, vezir olduğu 1063’ten, şehit edildiği 1092 yılına kadar Büyük Selçuklu Devleti’ne, tam bir dirayet ve adaletle hizmet etti. Görevli olduğu için katılamadığı Malazgirt Meydan Savaşı dışındaki bütün Selçuklu fetihlerinde bulundu. Sultan Alpaslan’ın ölümünden sonra Melikşah’ın tahta geçmesini sağlayıp, düzen ve asayişin korunmasını sağladı. Sultan Melikşah’a başkaldıran Selçuklu prenslerini kontrol altına aldı. Nizamü’l-Mülk’ün yetenekleri ve adaletli yönetimi sayesinde, Sultan Melikşah devri Büyük Selçuklu Devleti’nin en parlak dönemini olarak kabul edilir. Onun devrinde devletin sınırları Kâşgar’dan Boğaz içine, Ege kıyılarına ve Kafkaslar’dan Yemen’e kadar uzanıyordu. Melikşah’ın devrinde hüküm süren adâlet istikrar, emniyet ve güvendi.

Nizamü’l-Mülk Büyük Selçuklu Devleti’ne; idarî, adlî, askerî, ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlarda pek çok yenilik ve değişiklikler getirdi. Sarayı, merkezî hükümeti, mahkemeleri, toprak sistemini sağlam kurallar üzerine oturtarak düzenledi. Uygulamaya koyduğu yeni sistemler, Selçuklu dönemi ve sonrasında bütün Türk-İslâm devletlerinde uygulanmaya devam etti. Döneminde Ehl-i sünnete muhalif hareketlerin giderek yaygınlaşması nedeniyle İslâm dünyasında ortaya çıkan karışıklıkların giderilmesi amacı ile Bağdat, Belh, Nişabur, Herat, İsfahan, Basra ve Musul gibi yerlerde, kendi unvanı ile anılan Nizamiye Medreseleri’ni kurdurdu. Nizamü’l-Mülk, Nizâmiye Medreselerini kurmak ve Sünnî âlimleri teşvik edip desteklemek suretiyle; Sünnîliği Şiiliğin ve özellikle İsmâilî fırkasının davet faaliyetlerine mukavemet edebilecek şekilde tahkim ve temkin etti. Ehl-i sünnet âlimler ve devlet kademelerinde görev alabilecek nitelikli bir idareci sınıfı yetiştirmeyi amaçladı. Döneminde Ehl-i sünnete muhalif hareketlerin giderek yaygınlaşması nedeniyle İslâm dünyasında ortaya çıkan karışıklıkların giderilmesinde bu medreselerinin çok büyük yararı olmuştur.

Nizamü’l-Mülk’ün Selçuk Devleti’nin kuruluşunda, işleyişinde ve gelişmesinde büyük rolü vardır. Bütün düzenleme ve değişiklikleri inceleyen, devlet yönetiminde kendi görüşlerini, çalışmalarını ve bunların gerekçelerini gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla Melikşahın isteğiyle yazdığı “Siyeru’l-mülk” (Siyasetname, 1087-92) adlı eseri, bugün bile siyaset bilimiyle uğraşanların el kitapları arasındadır. “Siyasetname”de Türk-İslâm devletlerinin yönetsel, malî, siyasî, askerî, toplumsal ve kültürel yönleri incelenmiştir.

Nizamü’l-Mülk’e göre; din ve padişahlık kardeş gibidirler. Memlekette ne zaman bir karışıklık olsa, dinde de bozulmalar olur; kötü din sahipleri baş gösterirler. Ne zaman ki din bozulur, memleket de karışır, fesatçılar kuvvetlenirler, padişahı güçsüz bırakırlar. Memlekette olup biteni bilmek padişahın görevidir. Yoksa gaflete ve zulme kalkışırlar. Eğer padişah bunu biliyor da çaresine bakmıyorsa, tıpkı onlar gibi zalimdir ve eğer bilmiyorsa gaflete düşmüştür; tembel ve cahildir. Bir hükümdarın halkına vereceği en büyük ihsan adalettir. Hiçbir memleket zulüm ile yaşayamaz. Nizamü’l-Mülk Nizamiye Medreselerini kurarak İslam dünyasında İmam-ı Gazali gibi bir din bilgini Ömer Hayyam gibi bir şair vb. gibi zamanın çok önemli aydınlarını kendi kurduğu medreselerde istihdam ederek Sünni İslam toplumunun kurumsallaşması yanında Türk-İslam felsefesinin şekillenmesini de sağlamıştır.

Nizamü’l-Mülk; ikta sisteminin kurucusudur. Öğrencilere sağlanan yurt ve burs hizmetlerini bulan kişidir. Türk devletlerinde ilk kez gelir-gider raporlarını hazırlatan yöneticidir. Dünyadaki ilk istihbarat teşkilatının kurucusudur. Türklerin devlet yapısına kattığı yeniliklerle, bir cihan imparatorluğu durumuna gelen Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmasına yol açanlardan biri olmuştur. Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük devlet adamlarından biri olarak kabul edilir.

Devam edecek…………