Amalar, ancaklar, fakatlar ve lakinler…

Söylenecek söz üzerinden topu taca atmak, güreş minder çizgisinden dışarıya kaçmaya çalışmak kısaca “kıvırmak” için icat edilmiş muadil sözcükler…

İşinize gelmiyorsa, size sorun yaratacaksa en kestirmeden çıkış yolu, sorumluluktan kaçmak için can simidi…

Son zamanlarda sıkça duyar olduk bu “amaları,  lakinleri…”

Misal, birinden bir şey istersiniz…

Kem küm eder, kesin evet diyemeyeceği gibi hayırda diyemez…

Hemen bir “ama” veya “ancak” bağlaçlarıyla harekete geçer…

Şekilden şekile girer, baktı olmadı patlatır hemen “ama” yı…

Sosyal çevremizde her daim duyar olduğumuz bu koşul sözcüklerini uzun zamandır özellikle siyasette de duyar olduk.

Örneğin, dış cepheye karşı ülke koşullarının  “milli bir duruşla vücut bulması akil bir davranışla buluşması” gerekiyor.

Bir parti sözcüsü çıkmış açıklama yapıyor…

Milli reflekslerle milli hassasiyetler üzerinden dem vuruyor, konuşurken adeta mangalda kül bırakmıyor…

Bu sefer tam oldu derken…

“Ama”  bunda falanca siyasi iktidarın,  falanca siyasetçinin de payı var cümlesiyle biten bu sözcüğü adeta milletin gözünün içine sokuyor…

Yahu ortada “milli bir mesele” var. Bunun aması, ancakı, lakini, fakatı olur mu?..

Bunu son olarak ABD başkanı Biden’in  geçen 24 Nisan 1915 zorunlu Ermeni techiri için “soykırım” ifadesini kullandıktan sonra muhalefetin buna karşı sözde tepkisinde gördük…

Muhalefet sözcülerinin çıkıp konuşmalarının sonunu “bunun kabul edilemeyeceği” şeklindeki açıklamasının hemen arkasından bunu milli bir mesele olarak telakki edip iktidarıyla muhalefetiyle birlikteyizle bitirmesini beklerken her zaman olduğu gibi konuşmalarının sonunun yine “amalara” bağlanıldığını…

Bu ülkeye 40 yıldır musallat olan terör örgütü ve devleti içten çökertmeye dönük “beşinci kol” faaliyetiyle hareket eden bu devletin köklerini kurutmak için adeta “asit üreten fabrika” gibi faaliyet gösteren bu siyasi partiyle izdivacı siyasi gelecek uğruna “legal” gören kökü kurutulmaya çalışılan bu devleti kuran parti siz değil misiniz? sorusunun ya suskun kalınarak yada “ancaklarla” geçiştirilmeye çalışıldığını…

Bazılarının kendisini milliyetçi bazılarının ise kendini mütedeyyin addettiği partilerin seçimlere kadar mümkünse bu vakaların etrafından dolanarak bir şekilde idare ederek seçimlere kadar götürebilme gayretlerinin “fakatlarla” akışına bırakıldığını gördük hep muhalefet penceresinden…

Zehirli sarmaşık misali sureti haktan görünüp yıllarca devlet bünyesini sararak devleti içten ele geçirerek 15 Temmuz’da 251 kişinin şehit edilmesine neden olan “ikinci beşinci kol”  terör örgütü FETÖ için “lakin sizde eskiden birlikteydiniz” klişesine sığınılıp  “atılan taşla kurbağayı ürkütmemek” adına bu oluşuma sahip çıkmayı dün bunu ahlaksızlık olarak görürken  bu gün olağan görmeyi sanki bu gün mubahmış gibi “lakinlerden” medet umar hale gelme  klişelerinin bırakılması gerekiyor artık…

Çünkü “Zehirli bünyelerden siyaset devşirmek, siyaset değildir.”

Her işin bir ahlakı edebi olduğu gibi siyasetinde bir ahlakı edebi vardır.

Yelkenleri şişirmek için rüzgar gereklidir.

Rüzgarı arkaya almak ise halka hizmet ederek, bir değer üreterek olur. Zehir üretene fırsat vererek veya zehir üretenden fırsatçılık elde ederek değil...

Zira “Politik çaçaronlukla” boş gevezeliklerle “yasaklı alanları” kullanıp siyaset devşirmek, belden aşağı vurarak siyaset üretmek, uzun siyaset parkurunda nefes darlığına sebep olacağı gibi hep umudumuz erdemli siyaset yolculuğunda siyasette tedavi edilemez enfekte alanlar açar.

Demem o ki; milli meselelerde milli siyaset gütmek, ülke meselelerinin “amalara, ancaklara, fakatlara veya lakinlere” kurban edilmemesi, erdemli siyaset için bu tür siyasi manevralara tevessülün bırakılması gerekiyor.