Bilgi, donanım veya beceri…  

Kendi kişisel gelecek ve gerçeklerimiz için önceliklerimiz…

Yaşam kalitemizde kişisel tercihlerimizin de bir karşılığı var elbet… 

Ancak bu bagajımız kendi bencil, bireyci ve sığ dünyamızda önemli bir yer kaplasa da asıl önemli olanı toplumumuz için, milletimiz için, devletimiz için ne yaptıklarımız veya ne yapmadıklarımız…

Kısacası sırtladığımız yük, onun uğruna katlanacağımız hamallık…

Belki şekilde bencil, bireyci düşünmek kendi zihin dünyamızda kendimizce bir karşılık ifade etse de bu bagajımız aidiyet hissettiğimiz toplum açısından bir karşılık bir değer üretebiliyor mu asıl soru, asıl mesele bu?

Örneğin, yüklendiğimiz bu hamallık bir misyon üretirken kendi dışımızdakilere, insanlığa bir şeyler ifade edebiliyor mu?

Bugün için gördüğüm içine odaklandığımız kendi bencil ve sığ dünyamızda tüm bunları sorgulamamız gerekiyor.

Yoksa iyi bir donanım ve bilgiye sahip olunup ancak bilgisini başkasına satan, iyi bir donanıma sahip ancak bunu başkası adına kullanan, sonuç alabilecek beceriye sahip ancak bu meziyetini saklayan bir bireyin; bu değerleri kuşanması bu ülkenin geleceğine bir katkı sunamadıktan sonra toplumsal bir karşılık oluşturabilir mi?

Misal,  leziz meyvelerini başında çürüten ağacın sadece gölgesi dışında işgal ettiği varlığı evrende önemli bir karşılık oluşturabilir mi?

İşte bunun içindir ki “bireyciliğin”  gölgesinde bireyci, “benmerkezci”  düşünmenin ötesinde evrende daha öncelikli bir şeye sahip olmamız gerekiyor.

Sahip olmamız gereken kıymet, hamiyet, bilgi, beceri ve donanımla bezenmiş “karakter!” inşa etmek…

Kişisel gelişim uzmanı değilim. Ancak karakter oluşumunda bazı kritik eşikler olduğunu, bunu aşmayı geçirmeden bazı şeylerin özellikle okul çağına henüz gelmemiş çocuklarımıza zerk edilmesi gerektiği yoksa trenin kaçırılacağını ifade ediyor uzmanlar...

Örneğin, uzmanlar bir çocuğun karakter oluşumunun neredeyse tamamına yakınının yedi yaşlarında tamamlandığını söylüyor.

Kalan kısmı ise bu yaşlardan sonra okul, arkadaşlıklar veya çevre gibi olgular geliştiriyormuş.

Bu yaşları çoktan geçen bizler için dahi yapabileceklerimiz henüz bitmiş değil…

Ancak öncelikle bu toplumun bireyleri olarak elimizdeki çocuklarımızı, cevherleri işlemek, şekillendirmek  gerekiyor.

Gelecek özlemlerimiz için bugünün küçüğü yarının büyüğü ülkeyi yönetecek çocuklarımızdan  “karakter inşa etmemiz…” gerekiyor.

Evet, karakter inşa etmek!..   İddialı bir kavram… Bana göre olmazsa olmazımız…

Bu olağanüstü olguyu milletimizin geleceği için ilk ve en öncelikle tercih olarak koymalıyız önümüze…

Karakter inşa etmenin kapsayıcı olma özelliği ile bilgi, meziyet ve donanımdan daha önemli ve öncelikli konu olarak öncelememiz gerekiyor.

“Büyük devlet, ayrıcalıklı bir millet” olmanın olmazsa olmazıdır bu bana göre…

Bilgi ve teknolojiyle donatılmış ancak karakter katsayısı olmayan bir milletin her bir ferdinin bu meziyetlere sahip olması sürekli kendini taltif eden kendini önceleyen “narsist” bir beden ve zihni büyütmekten başka nasıl bir fayda sağlayabilir ki kendi toplumuna?

Misal, bir kuşağa her şeyi vermişsen toplum ve devlet katmanı olarak, ancak karakter inşa edememişsen ortaya hiç kimseye faydası olmayan ancak bir yığınlar kümesi oluşturabilirsin!

Bu erdemden yoksun kuşak,  ancak bencil, duygusuz bir yığınlar topluluğundan başka ne oluşturabilir ki?

Veya hırsı ve bencilliği ile devletini birilerine peşkeş çeken, ülkesini dış müdahalelere açan bir kümeler topluluğundan ibaret sözde devlet veya millet teşekkülü ne işe yarayabilir?

İşte onun için çocuklarımızdan başlayarak ahlak, erdem, saygı ve hoşgörü temeline dayalı idealist  ve monolitik temiz bir kuşak teşekkül ettirmemiz  gerekiyor.

Ülkesinin sorunlarına kafa yoran, milletinin  derdiyle dertlenen, öncelikle hamiyet, ahlak ve erdem sonra bilgi, beceri ve donanımı kuşanmış  yüksek bir mefkureye sahip üzerinde gerçek bir karakter inşa edilmiş idealist bir kuşaktan bahsediyorum.

İdealist bir kuşaktan!..