İnsanımız çıldırdı!

Endişe verici bir “tüketim hastalığı” ile karşı karşıyayız…

“İnternet” denen sihirli soygun âlemi, özellikle gençleri soyup soğana çeviriyor…

Hem şirketlerin, hem de bankaların kârlı olduğu bir iş…

Olana bitene bakınca “yoksulluk ve yolsuzluk” yaygarasına inanamıyor insan!

         *

Kış daha kapıda ama kışlıklar “indirim”de!

Cebindeki telefon daha yeni ama falan markanın son modeli “kampanya”da…

Mobilyanız daha iki yıllık ama yeni moda oturma grubu “bol taksit”te…

Hem de “eskiyi getir, yeniyi götür” hediyesiyle!

Evlerde bir yarış, bir yarış!

Şunu da yenileyelim, bunu da değiştirelim…

Maaş aynı, üretim aynı, tüketim fora etmiş gidiyor!

*

Televizyon kanalları son günlerde “kampanyalardan” geçilmiyor…

Bır “cuma tuzağı” almış başını gidiyor…

Dünyada “Kara Cuma” diye başlatmışlardı geçen senelerde…

Türkiye’de “Efsane Cuma, Şahane Cuma, Büyük Cuma, Harika Cuma” özentisinde girdiler işe…

Bolca televizyon, internet ve cep telefonu algısı yaptılar…

Cuma dediğin Müslüman'ın mübarek günü oysa…

“Kara Cuma” dedikleri de “Haçlının köle ticaretinde indirim yapma âdeti”!

*

Emperyalist sermayenin kanımızı emdiğinin farkında değiliz…

Kredi kartlarına ödediğiniz faizin, giydiğiniz ayakkabı, kullandığınız telefon ve sosyal medya sayfalarının alıp götürdüklerinin farkında değiliz…

Devlet kurumları, ticaret odaları, esnaf odaları da öylece seyrediyor…

Bu şuursuzluk içinde “Efsane” dediler, “Şahane” dediler, “Büyük” ve “Harika” dediler…

İnsanlar, özellikle gençlik, gece yarısı mağaza önlerinde kuyrukta…

Televizyonlarda bolca algısı yapılan “İndirimler” müthiş çünkü!

Cep telefonlarına yağdırılan “ucuzluk” mesajlarının etkisi muazzam…

Zengini fakiri kapılmış gidiyor…

Kimi 50 liralık montun peşinde, kimi 5 binlik telefonun!

*

“Marka” giyme, yeme içme, oturup kalkma hastalığı bünyemizi kemiriyor, bizi bir israfa doğru sürüklüyor…

AVM’deki bir lüks mağazada 800-900 lira etiket taşıyan bir elbise, “kampanya”da nasıl 300 liraya düşebiliyor?

Bu 500 liralık “sözde indirim”, bizim katmerli bir şekilde “soyulduğumuz”un işareti değilse ne?

Bu “Şahane Cuma” safsataları, Müslüman Türk’ü mübarek günde mankurtlaştırmak değilse ne?

“Çayın üretildiği” cennet memlekette, güzelim kahvehanelerimizde 1,5-2 liraya okkalı bir çay içmeyi “banal” bulan nesiller, neden bilmem ne isimli “cafe-bistro”larda 5-10 liraya çay içer oldu?

Sıkışınca mahalledeki Bakkal Hasan Efendi'ye sığınan halk, süpermarketlerin her hafta bazı ürünlerdeki indirimleri için sabahın köründe kapıda bekliyor…

Pırlanta ve altın için “indirim çadırı” kuruyor sermaye… Millet de koşa koşa “indirimli pırlanta” alıyor güya…

Kredi kartına hücum!

“Lüks ve israf” bu memleketin en büyük baş belâsıdır; üretmeden tüketmek yıkım getirir…

Tüketime koşturan bu “cuma ve indirim illüzyonu”nu televizyon ve internet sayfalarında pazarlayan şirketlerin milyarlık reklam parasının kimden çıktığını sanıyorsunuz?

Ayrıca atalarımız, “Ucuz etin yahnisi yavan olur” demiştir, unuttunuz mu?

İnanılacak gibi değil ama “Şahane Cuma müşterisi” bu halk, şimdi asgari ücrete yapılacak yüzde 25 zammın peşinde!

*

Buradan AKP ve MHP’nin değerli milletvekillerine sesleniyoruz…

Odaların, derneklerin yetkililerine sesleniyoruz…

Ekonominin canlandırılma gayretlerine eyvallah da, pırlantadan telefona, mobilyadan buzdolabına, ayakkabıdan arabaya kadar bunca kampanyanın denetimini kim yapacak?

Müslüman Türk’ün bu “Şahane Cuma masalları” ile sömürülmesine bir çözüm bulmayacak, bir denetim mekanizması kurmayacak mısınız?

Bu işin kaymağını yabancı sermayeli şirket ve bankalar götürüyor, haberiniz ola!