İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, tavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz. Yine de, tüm hayvanların efendisidir. Hayvanları çalıştırır, karşılığında onlara açlıktan ölmeyecekleri kadar yiyecek verir, geri kalanını kendine ayırır. Biz ise emeğimizle tarlayı sürer, gübremizle toprağı besleriz; oysa hiçbirimizin postundan başka bir şeyi yoktur. Siz, şu karşımda oturan inekler; bu yıl kaç bin litre süt verdiniz? Güçlü kuvvetli danalar yetiştirmek için gerekli olan sütleriniz nereye gitti? Her bir damlası insanların midesine indi. Siz, tavuklar; bu yıl kaç yumurta yumurtladınız, o yumurtaların kaçından civciv çıkarabildiniz? Tümüne yakını pazarda satıldı. Ve sen, Clover, doğurduğun o dört tay nerede? Dördü de bir yaşa geldiklerinde satıldı; onları bir daha hiç göremeyeceksin. İnsanlara verdiğin o dört tay ve tarlalardaki emeğinin karşılığında bir avuç yem ve soğuk bir ahırdan başka ne gördün? George Orwell’ın kült haline gelen romanı Hayvan Çiftliğinde okumuştum bu satırları. İlk başta her ne kadar ütopik gelse de tek tek cümleleri incelediğimde maalesef bir çoğuna katıldığımı fark ettim.

Türk Dil Kurumuna göre insan;” Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirilebilen canlıdır”.Peki birçok hayvan belli kurallar ve kültür çevresinde topluluk halinde yaşamıyor mu? Mesela göçmen kuşlar belli bir kültür ve kurallar çerçevesinde uçmuyor mu? Ya da yüzlerce kelimeyi konuşabilen papağanlar yok mu? Hayvanların bizim dilimizi anlamaması konuşmadığı anlamına mı gelir? Belki de insanoğlu dışındaki tüm canlılar aynı dili konuşuyor ve sadece biz onları anlamıyor olamaz mıyız? Yunusların, kargaların, maymunların düşünme yeteneği olduğu bilim insanları tarafından ispatlanmadı mı? Peki, hayvanların evcilleştirilmesi de bir nevi karakter biçimlendirmesi değil midir? En önemli kısma gelecek olursak kelime anlamı olarak bile arasında incir çekirdeğini doldurmayacak kadar fark olmayan iki canlının yaşam hakkı arasında okyanuslara sığmayacak kadar fark olması doğru mu?

Peki, dünya üzerindeki yaşayan canlıların en gelişmişi olan insanoğlu; bu üstün aklı ve mantığı ile hayvanlara hangi hakları verdi, konuşan dilleri ile hangi hakları elinden aldı derseniz Hayvan Hakları Kanunu ve Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesine bir göz gezdirmenizi tavsiye ederim. Mamafih yine aynı, hayvanı en başta bir mal olarak görmesi de aslında içler acısı bir durum.

Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nin (HAKİM), hayvan hakları ihlallerine ilişkin hazırladığı rapora göre 2016 yılında en az 1 milyar 156 milyon 407 bin 473 hayvanın yaşam hakkının ihlal edildiğini;  8 milyon 216 bin 506 hayvanın işkenceye uğradığını;  2 milyon 979 bin 752 hayvanın cinsel şiddete maruz bırakıldığını; 1 milyar 505 milyon 404 bin 792 hayvanın özgürlüğünün kısıtlandığını; 42 milyon 711 bin 818 hayvanın ise beden dokunulmazlığının ihlal edildiğini biliyor muydunuz?

Nasıl her insanın barınma, yemek yeme gibi temel ihtiyaçlarını varsa hayvanlarında aynı şeylere ihtiyacı olduğu kaçınılmaz bir gerçek üstelik bizim gibi lüks şatafatlı evler, onlarca farklı yiyecekten oluşan masalar değil sıcak bir karton kutu ve bir miktar yemek onları mutlu etmeye yeter de artar bile. Acının, mutsuzluğun evrensel olduğu bir dünyada sırf konuşamıyor ve kendini savunamıyor diye bir hayvanın acı çekmediğini düşünmek sanırım en büyük insanlık ayıbıdır.