Hırsızlık tüm dinlerin günah, tüm kültürlerin ahlaken ayıp saydıkları bir suçtur. Başkasına ait bir malı ya da nesneyi çalmak, ölçü ve tartıda hile yapmak hırsızlıktır. Devlete ait bir malı ya da kaynağı kendi menfaati için kullanmak hırsızlıktır. Karaborsacılık ve stokçuluk yaparak haksız kazanç elde etmek, kapkaç, yankesicilik, gasp ve yağmacılık (devlet malını) yapmak, başkalarının fikirlerini çalmak hırsızlıktır. Rüşvet, adam kayırma, makam ve mevkiinin arkasına sığınıp insanlara ve mahiyetindekilere zulmetmek, başkalarının malına konmak, haksızlık ve adaletsizlik yapmak hırsızlıktır. Çeşidi, türü, şekli, boyutu, miktarı ne olursa olsun hırsızlık suçtur ve günahtır.

Türklerden, Çinlilere, Romalılardan, Hintlilerde, Asurlulardan, Hititlere Afrikalılardan, Kızılderililere ve Mısırlılara kadar tüm toplumlarda ve kadim inançlarda ve dört kitapta da hırsızlık günah ve cezalandırılması gereken bir suç olarak kabul edilmiştir. Şekli farklı olsa da toplumlar ve dinlerin tamamında hırsızlık cezalandırmıştır. Eski İran’da, Sümerler’de ve Hammurabi Kanunları’nda hırsızlığa karşı, çalınan malın birkaç katının ödenmesinden hırsızın öldürülmesine kadar çeşitli ağır cezaların öngörüldüğü bilinmektedir. Bazı toplumlar hırsızın el ya da kulak gibi uzuvlarını kesmiş, bazı toplumlarda ise hırsız görünen bir yerinden damgalanmıştır.

İslam inancına göre, hırsızlık Allah’ın affetmediği iki günahtan biri olan kul hakkıdır. Kur'ân'da şöyle buyurulur: "Hırsızlık yapan erkek ve kadının ellerini kesiniz." (Maide, 5/38). Asr-ı saadet döneminde Hz. Peygamber’in uygulaması da bu yönde olmuştur. Hırsıza, elini kesmek gibi ağır bir ceza vermesinin hikmeti, İslam’ın mal emniyetine verdiği önemi ifade eder.

Zamana ve topluma bağlı olarak farklılık gösterse bile, günümüzde de hırsızlık yasalara göre cezalandırılması mutlak olan bir suçtur. Hırsızın ve hırsızlığın toplumda açtığı derin yaraların da sarılması gerekir. Hırsızlık olan toplumlarda can ve mal güvenliği ortadan kalkar. Toplumda huzur bozulur. Düzen yok olur. Namuslu bireylerde kaos ve tedirginlik hâkim olur. Kolaycılıktan, bedavacılıktan, gayr-i ahlaki ve gayr-i yasal yollardan beslenme eğiliminde olan kesimde ise çalışmadan kazanma düşüncesi artarak yaygınlaşır.

Son dönemlerde Mersin’in yaylalarında ve özellikle Gözne’de birçok hırsızlık olayı yaşandı. Olayı suç ve toplumsal etki boyutu ile değerlendiren, yaylaların hassasiyetini çok iyi analiz etmiş olan Jandarma ekipleri çok yönlü ve titiz bir çalışma yaparak hırsızları çok kısa bir sürede yakalayarak adalete teslim etmiştir. Üstün gayretleri ve özverili çalışmaları sonucunda hırsızların yakalanmasında emeği geçen Mersin İl Jandarma Komutanlığı Asayiş Şube Müdürü Jandarma Binbaşı Mahmut Eryiğit’e, Toroslar Jandarma Komutanı Yzb. Abdullah Kalaycıoğlu’na, JASAT görevlisi Uzman Jandarma Çavuş Mehmet Dağ (Halk arasındaki ismi ile Oktay Kaynarca) ve emeği geçen tüm görevlilere şahsım ve Gözne sakinleri adına çok teşekkür ediyorum.

Hırsızların adalet önüne çıkarılması, sadece suçun cezalandırılmasıdır.

Cezalandırmak yeterli midir?

Hayır…

Suçun toplumsal etkilerinin de irdelenmesi zaruridir. Bu tür olaylar toplumun dengesini bozmaktadır. Gözne ve Mersin yaylalarında olan hırsızlık olayları sonrası huzur ve güvenin yerini korku, panik, endişe, tedirginlik ve kaygı aldı. Olaylar şüyu vukuundan beter bir hale dönüştü. Bozulan dengenin düzelmesi, taşların yeniden yerine oturması elzemdir.

Mersin ve özellikle yaylaları Anadolu’nun en eski yerleşim bölgelerindendir. Mersin; Hitit, Yunan ve Roma gibi büyük medeniyetlere beşiklik etmiş kadim bir şehirdir ve Mersin denilince akla ilk gelen yerlerden biri Gözne’dir.

Toroslar’da yaşayan insanların tamamı memleket sevdasın ve vatan idealini akıllarına, gönüllerine ve dillerine nakşetmiş Yörüklerdir. Mersin’de Mersin ve Türk’e ait ne varsa bu insanlarla vardır ve var olacaktır. Gözne; Kurtuluş Savaşı’nda, milli direnişin merkezi olmuş insanları ve coğrafyası ile kadim bir vatan toprağıdır. Gözne; Gök Mehmet, Gaz Yusuf, Taşkın Ali, Gaz Osman, Hacı Veli, Kâtip Hasan gibi Çanakkale Gazisi ve Millî Mücadele Gazisi kahramanların vatanıdır. Gözne; tarihi, kültürü, siyasi ufku, sanatı ve yaşanmışlıkları ile yaşayan bir organizmadır.

Gözne ki gelenin huzur bulduğu, gidenin özlem duyduğu bir yerdir. Gözne’nin değerlerini kaybetmesine, geçmişinden kopmasına, dejenere olmasına başta Gözneliler ve burada yaşayanlar izin vermemelidir. Bu miras tarihinden, kültüründen, geçmişinden ve anılarından koparılıp feda edilmemelidir. Gözne ile bağı olan herkes sorumluğunun farkına varmalı ve üstüne düşeni yapmalıdır. Herkes bilmelidir ki rahatınız bozulmasın diye, vazgeçtiğiniz ya da görmezden geldiğiniz doğrunun bedeli sizin satış fiyatınızdır. Doğruyu söylememek de yalancı şahitliktir. Satmayınız ve satılmayınız. Gördüğünüz bir kötülüğü elinizle, dilinizle ya da kalbinizle düzeltiniz.

Ortak acıda, ortak sevinç ve kaygıda birlikte hareket etmek millet olmanın temel şartıdır.

Hiç kimse bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla hareket etmemelidir. Gün gelir o yılan size ya da sevdiklerinize dokunur. Peygamber Efendimiz (SAV)’in "Sizden öncekiler şu sebeple helâk oldular, Onlar, güçlü bir kimse hırsızlık yaptığı zaman, hırsızı serbest bırakırlar. Güçsüz bir kimse hırsızlık yapınca da ona ceza uygularlardı." hadisi asla unutulmamalıdır.

Gözne’de yaşayan hiç kimse olanlardan ayrı ve dışında değerlendirilemez. Burada yaşayan ve bağı olan herkes mevcut durumdan az ya da çok sorumludur. Çünkü hiçbir yükseliş ya da çöküş toplumun bir kesimine bağlı olarak gerçekleşmez. Yükseliş ya da çöküşlerde toplumun tüm kesimleri birlikte yükselir ya da çökerler. Yükseliş ya da çöküşlerde sorumluluk ortaktır.

İyide de kötüde de sorumluluk ortaktır.