Bugün  dostluğu konuşmak istiyorum.

Dostluğu ona yakışan bir tanımlamayla  başlayabiliriz…

Dostluk,  öyle asil bir bir kavramdır ki içini doldurmak  yürek ister, bedel ister ama herşeyden önce emek ister!..

Eğer bir bedel ödemişseniz emek vermişseniz hazanda bahar, sağanakta saçak altı olmuşsanız işte o zaman belki dostlar sofrasında dostluktan dosta veya dostluğa dair bir şeyler konuşabiliriz.

Bazen ‘’ dost’’ kavramının manasını anlamadan  her önümüzden geçene veya önünden geçtiklerimize dost veya dostum diyebiliyoruz. Bu durum dostluk kavramını olağanlaştırarak sıradanlaştırmakta, sıradanlaştırarak sığlaştırmakta manada derinlik kazanımlarını ortadan kaldırarak maalasef ‘’mana deformasyonuna’’ kapı aralamaktadır.

Tek başına zaten duayyen bir manayı kapsayan bu olağanüstü kavramı, manasını büyütsün diye bazı  eklemlemelerle işte ‘’bu gerçek dost, bu gerçek dostluk’’ diyerek dostluk kavramını yücelttiğimizi zannediyoruz. Oysa bana göre gerçek dost, gerçek dostluk yoktur sadece ‘’dostluk’’ vardır.

Şunu söylemeye çalışıyorum. Dostluğun önüne başka başka sıfatlar koyarak onu yüceltemezsiniz, ona bir değer yükleyemezsiniz!

Örneğin, gerçek dost diye başlarsak söze, ardından ‘’ bu zararsız dost, bu akılsız dost, bu sahte dost’’ diye diye  ‘’dostluğun tek başına kapsadığı’’ o devasa alanı yıpratır, yok ederiz. Dostun hiç zararsızı, akılsızı, sahtesi olur mu?

Dost diyorsan birine;  beynini, bedenini ve ruhunu zaman içinde tüm bunlardan rafine etmiş saflaştırmışsındır, arınmışsındır zaten… 

Ha birde dost denince aklıma ‘’ kardelen çiçekleri’’ gelir. Kardelenler zor çiçeklerdir. Elde etmek, sahip olmak çaba ve emek ister. Bunun için dostluğu birazda ‘’kışın nazlı çiçeği kardelene’’ benzetirim ben...

Nazlı ve bir o kadarda temkinli olan bu çiçeği elde etmenin zorluğu, üşüme korkusuyla yeryüzüne çıkmak için kardan sonra doğacak güneşi beklemesinden gelir…

Dostlukta işte  biraz böyledir. Biraz beklemek, biraz zaman, biraz sabır ister. Ama herşeyden önce dedim ya emek ister, emek!..

Benim dostumda dostluğumda bunun içindir ki kıymetlidir. Ben herkese dost, her önüme gelene dostum diyemem. Herkese dostum dersem belki dostun adını kirletir, belki dostluğun adını lekelerim diye korkarım…

Maalesef istemeden de olsa günlük hayatımızda bazen dostluğu veya arkadaşlığı birbirine karıştırabiliyoruz.

Hatta bazen yaşadığımız anlık bir hayal kırıklığı ile bazen dost bildiklerimize sitem ediyor, bazen dost gördüklerimizi yerden yere vurabiliyoruz. Oysa yerden yere vurduğumuz, sitem sağanağımız dostumuz, dostluğumuz değildi zaten. Bu aslında sert bir fırtınada her an başka başka yerlere savrulmayı bekleyen kuru yaprak misali sıradan bir arkadaşlık ilişkisiydi...

Oysa dostluklar öyle midir?

Dostluklarda canınız acısa da acısını hissetmezsiniz, bir acı yaşasanız da yaşadığınız acıyı hissettirmezsiniz…

Arkadaşlıklar geçici ve kırılgandır yerine göre menfaat ilişkisini barındırır…

Dostluklar ise her zaman karışıksız ve katıksız bir fedakarlık ilişkisini…

Arkadaşlıklar onlarca hatta yüzlerce  ilişkilerle ilgiliyken, dostluklar  sadece üç beş  ilişkiyle ilgilidir.

Eğer bu tanımlamaları dolduracak bir dost, bir dostluk edinmişseniz onu sakın bırakmayın!

Ufak tefek yol kazalarını büyütüp, çıkmaz ve tenha sokaklarda yaşayabileceğiniz büyük kazlarda size hava yastığı olabilecek dostlukları bir  meçhule  terk etmeyin!

Bazen dostu veya dostluğu;  kan bağınız olsa da  ilişkilerinizi yeterince derinleştiremediğiniz sığ kalmaya terk edilmiş  kardeşlikten daha yakın olabileceğini de gözlemleyebilirsiniz.

Hatta bazen kardeşten veya kardeşlikten hissetmediğiniz fedakarlığı,  bir dokunuşu, bir teselliyi  bir dosttan bir dostluktan elde edebilirsiniz.

Sözün özü; Tuttuğunuz el doğruysa sizin için her mevsim bahardır. Yok eğer yanlış eli tutmuşsanız  her  baharınız hazan, her yazınız kıştır! Hem de karakış…

Dost veya dostluk bunun için önemlidir, bunun için kıymetlidir.

Böyle dostluklar dostlar başına…