Bazı insanların kapasite-konum ilişkisinde konuşlandıkları alan, bulundukları yer, beni hep şaşırtmıştır.

Dolayısıyla hep cevap aradığım “bu insan bu kapasiteyle nasıl buralarda olabilir?” sorularıma cevap bulması açısından önemli gördüğüm bu konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu yazımda bir teoriden bahsedeceğim. Cevap aradığım belki de sizin de cevap aradığınız sorularınızla ilgili. Teorinin literatürdeki terimsel karşılığı “Dunning–Kruger etkisi” ya da “Dunning–Kruger sendromu…”

İki  bilim adamı  Justin Kruger ve David Dunning’in tarihe geçmelerine ve 2000 yılında Nobel Ödülü almalarına neden olan teori özetle, “cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan özgüvenini artırır” ifadesinden yola çıkıyor.

Bu teoriye göre bilgisizlik ve niteliksizlik cehaleti doğururken, cehalette cesareti doğuruyor.

Sizde rastlamışsınızdır, ben çok rastladım.

Mesela, işinde çok iyi olduğuna yürekten inanan “yetersiz' bir kişi”  kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Rahatsızlık duymadığı gibi aksine bu yetersizliği, her şeyin kendi hakkı olduğuna, buna layık olduğunu düşündürür!

Dolayısıyla bu cahillikten gelen haddini bilememe mesleki kariyer konum ilişkisinde müthiş bir itici güç oluşturur.

“Eksiler” kariyer açısından “artıya” dönüşür. Sonuçta, bu tip “kifayetsiz muhterisler” her zaman ve her yerde siyasetinden bürokrasisine magazinel sanat camiasına kadar daha hızla yükselirler.

Bu tip insanların diğer bir özelliği de; hapsoldukları durumu bir türlü fark edememeleridir. Cahilliklerini nitelik olarak abartma eğiliminde oldukları gibi gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
Bu tip insanların nitelikleri, eğitimle, bilgiyle arttırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, zaman içerisinde niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar, ‘’cesaret paniği’’ yaşarlar, her şeye daha temkinli yaklaşırlar.

Bunlar böyleyken gerçekten bilgili ve yetenekli kısaca nitelikli insanlar ise çalışma hayatında '’fazla alçakgönüllü'’ davranarak öne çıkmazlar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmadıkları gibi  kıymetlerinin bilinmesini beklerler. Tabii beklerken de kırılırlar, incinirler dolayısıyla kendilerini daha da geriye çekerler.

Bir süre sonra  üstleri tarafından da '’ihtiras eksikliği'’ ile suçlanırlar.

Bu insanlar maalesef nitelikli oldukları halde hep geri planda kalacaklar, yüksek görevlere kendi kendilerine talip olmayacaklar, yeteneklerinin başkaları tarafından görülmesini isteyeceklerdir. Sonuçta da aslında yapabileceklerinin çok gerisinde kalacaklardır

Bana göre cehalet,  kronikleşmiş olan bilgi ve donanım olarak kendi kendini değerlendirememe veya kendi kendini değerlendirme  yeteneksizliğine bağlanabilir.

Mesela  televizyon veya sanat dünyasına bir bakın veya siyaset ve bürokratik mecraya. Devleti yönetenlerin veya yönetmeye namzet olanların durumlarına.

İçinizden hep düşünürsünüz bu adam ya da kadın bu mevkilere nasıl geldi diye. Bu kafayla bu donanımla veya bu kapasiteyle nasıl bu pozisyonda olabilir diye hayıflanmışsınızdır.

Hatta kendi çevrenizde bile büyük ve vazgeçilmez gibi görünen statü ve mevki gibi konuşlandığı alana toz konduramadığınız bazı insanları tanıdıkça bulunduğu konum ile donanım perspektiflerinin hiçte uyumlu olmadığı halde nasıl olurda bu  iki durumun birbirinin çekim gücü olduğunu hayretle izlemişsinizdir.

Sonuç olarak bu teoriye göre  -gerçeklerde böyle- bilgi ve donanım, toplum sosyolojisinde bir kazanç gibi görünsede önemli bir yerlerde konuşlanmak için olmazsa olmaz kural değildir.

Hatta  niteliksizlik, gerçeğin farkına varamamak bir dezavantaj olmadığı gibi bazı görevlere gelmede ‘’ cahil cesareti’’ ile bir potansiyel oluşturabilme özelliğine de sahiptir.

Bunun için sosyal çevrenizi, sosyal medyayı, yazılı ve görsel basını  birazcık gözlemlemeniz yeterli…