Ülke olarak 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutladık. Kutlamasına kutladık ta eğitimle ilgili beklentilerimiz hala askıda.

Oysa görünen o ki 21.yy “niceliğin değil, niteliğin” öne çıktığı bir çağ olacak.

Ve millet olarak geleceğimizi şekillendirecek başat güç ise eğitim olacak.

Son söyleyeceğimi de başta söyleyeyim. Bugün, eğitimle uzaktan veya yakından ilgisi olup da “mutlu olduğunu” söyleyen var mı ?

Misal, bizim hiç, bir eğitim politikamız oldu mu? Buna evet diyebilmemiz mümkün mü?

Advertisement:

Mutlak suretle hayır!  Neden başaramıyoruz?

Birçok alanda dönüşümler gerçekleştirdik. Sağlıkta, ekonomide, savunma sanayiinde…

Daha sayabileceğimiz onlarca yenileşim…

Eğitimde lojistik anlamda çok şeyler sunuldu. Yeni derslikler yapıldı, Fatih Projesi kapsamında teknolojiyi kullanmaya başladık, akıllı tahtalar girdi eğitim hayatımıza…

Ücretsiz ders kitapları, taşımalı eğitim ve onlarca yatırım. Ancak hangi eğitim sisteminde sabitleneceğimize bir türlü karar veremedik. Eğitim, yaz boz tahtasına döndü.

Dünya bunu nasıl beceriyor, ABD ve Avrupa hangi sistemi uyguluyor. Bunu hiç araştırdık mı?

Bir planlama yapabiliyor muyuz? Yapıyorsak neden sık sık sistem değişikliğine gidiyoruz?

Eğitim, devletin dinamosu… Geleceği üzerinde yükseltip, yücelteceğimiz sıçrama tahtamız. Kısaca övünebileceğimiz her zeminin nirengi noktası.

İyi bir mühendis, iyi bir doktor, iyi bir ekonomist bunların hepsinin üzerinde “iyi bir insan,  nitelikli bir vatandaş, hamiyetli bir toplum” ancak ve ancak kaliteli bir eğitim politikasıyla biçimlenebilir, formatlanabilir.

İşin enteresan tarafı bırakın farklı iktidarları, 17 yıl içinde gördük ki aynı iktidarın farklı bakanları bile birbirlerine tezat kararlar alıp, birinin yaptığını diğeri çöpe atabiliyor.

Türkiye’de yaklaşık 17 milyon öğrenci, 30 milyon veli, 2 milyon da öğretmen ve öğretim elemanının olduğu düşünülürse bu büyük bir rakam.

Bakıldığında tüm seçim propagandalarının bir numaralı gündem maddesinin eğitim olması beklenir. Ancak bu alanda seçim meydanlarında bu kesimleri etkileyecek bir propaganda planlaması bile söz konusu olmadı.

Oysa rakamlara bakıldığında devasa bir kitle mevcut. Türkiye’nin seçmen sayısı 55 milyon olduğu düşünülürse normalde tüm siyasilerin bu alanda üzerinde ciddi politikalar geliştirmeleri lazım değil mi?

Varsa yoksa ücretsiz eğitim, ücretsiz yemek, ücretsiz kitaplar, resmi bayramlarda ekstra haçlıklar…

Bunlar iyi de…  Bu lojistik eğitim politikalarıyla eğitimi kurtaramazsınız ki!

Benim istediğim bu değil… Bana nasıl nitelikli öğrenci yetiştirilir, bunlardan söz edin!

Dünya “robotlar çağına” giriyor. Artık sadece kas gücüne dayalı değil, hizmet sektörünün her alanda robotlar kullanılacak. Bugün Japonya’da ve Çin’de teknoloji sektöründe emek düzleminde insan tasarlıyor, robotlar çalışıyor. Yapay zeka enjekte edilerek kol gücüne dayanan işleri robotlara devretmiş durumda.

Biz ne yapıyoruz? Hala eğitim politikamızı netleştirmeye çalışıyor, sağlam zemin üzerinde bir türlü bir karar veremiyoruz.  Eğitimdeki başarısızlığı maalesef sadece ben söylemiyorum.

17 yıldır iktidarda bulunan AK Parti’nin lojistik destekli artışlar dışında eğitimde istenilen başarının yakalanamadığını bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’da sıkça ifade ediyor.

Doğrudur, eğitime ciddi kaynaklar aktarıldı, çok ciddi yatırımlar yapıldı ama nedense altı bir türlü doldurulamadı, zemini sağlam malzemelerle beslenemedi.

Artık yarınları değiştirip, geleceği planlamamız gerektiğidir.

24 Haziran 2018, kritik ve önemli bir tarihti. 1,5 yıl oldu. Geldi geçti. Siyaset risk almadı. Yeni Milli Eğitim Bakanı atandı.

Ve toplum…  Ve eğitimciler…  Herkes genel olarak umutlu. Umut bizi ayakta tutan tek şey! Beklentiler çok fazla…

Dünyada sistem;  niteliği, kaliteyi ve performansı öncelerken, niceliği ve soyutluğu öteliyor, değersiz kılıyor. Toplum olarak ayağı yere basan mümkünse bazen de ayaklarımızı da yerden kesecek eğitim politikası istiyor ve bekliyoruz.

Taassubun ve dogmaların bir parçası olmadan eğitim başta olmak üzere tüm proje ve planlamalara alkış tutmaya hazır olduğumuzu söylerken, bize kurt masalı çağrıştıran “dinlemesi güzel inanması zor” yüzeysel milli eğitim politikalarıyla beklenti deformasyonu yaşamayı istemiyoruz.

Bir Çin atasözü; “Öğrenmek, akıntıya karşı yüzmek gibidir; ilerleyemediğiniz takdirde gerilersiniz” der.

Gerilemeyi bırakın bu milletin artık yerinde saymaya bile tahammülü yok!

Bu vesile eli öpülesi tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutluyorum.