Cumhuriyetimizin 97’nci yıldönümünü Ermenistan’ın Türk topraklarına saldırıları ve corona virüs salgınından dolayı hüzünle idrak ediyoruz.

Bugün hafızalardan çıkarılmaması gereken üç şey var.

Bir: Türkiye’de rejim tartışması, 29 Ekim 1923 tarihinde kapanmış, devletin kimliği Cumhuriyet olarak dünyaya deklare edilmiştir.

İki: Türkiye Cumhuriyeti, 300 yıllık bir geri çekilmenin akabinde yedi düvelle savaşın ürünüdür ve nihai çıktısı hükümranlıktır.

Üç: Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi benliğinden bile sakladığı ve “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet’e sahip çıkmak her Türk’ün namus borcudur.

Yarınlar için bilinmesi gereken iki şey var.

Bir: Seçime dayanması bir devleti Cumhuriyet yapmaya yetmez. Cumhuriyet % 99’luk çoğunluk olsa bile geriye kalan % 1’in hakkının güvence altına alınmasına dayanan bir fazilettir. Çünkü benzemezlikler üzerine inşa edilir; çok sesliliği ve uzlaşmayı esas alır.

İki: Türk Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesinde elzem olan “Milleti Yaşat Ki Devlet Yaşasın” anlayışıdır. Millet olmadan Devlet olmaz. Aslolan Türk Milletidir.

29 Ekim 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin kendi hakkında alacağı kararlar ve yapacağı tercihlerin kendi iradesi dışında hiçbir unsurun, zümrenin, gücün veya ulusun müdahil olamayacağının ilelebet yaşayacak olan kanıtıdır. Cumhuriyeti kuran irade dağılmış, parçalanmış, işgal edilmiş esaret altına alınmış bir İmparatorluktan millet egemenliğine dayalı bir yönetim oluşturma iradesini göstermiştir. Dünyaya hâkim haydut düzen tarafından tarihten silinmeye çalışılan aziz milletimiz, varlığına, birliğine, namusuna ve ülkesine sahip çıkmış ve Cumhuriyetin bedelini kanıyla ödemiştir.

Milletler silahlı güçler tarafından yok edilmeden önce, ideolojik ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar. Fikri anlamında esaret altına alınan bir milletin yok edilmesi kaçınılmazdır. Milletleri esaret altına alan fikir ve ideolojilere, kendisinden daha üstün bir fikirlerle karşı çıkılmalıdır. Karşı fikirler kaba kuvvetle yok edilemez.

Atatürk’ün bizlere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyetinin teminatı ve geleceği gençliktir. Cumhuriyetimizi koruyacak ve yaşatacak gençliğimizi adaletsizliğe, ayrılıkçılığa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir mücadele beklemektedir. Geçmişte bu mücadeleyi yapan alperenler, akıncılar, cihat erleri, ilim, bilim ve fikir adamları, insanlık tarihinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen adalet anlayışının sahibi ve uygulayıcısı olarak tarih sayfasında “Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür” bireyler olarak yerlerini almışlardır ve almaya da devam edeceklerdir.

Silahlar ve kurşunlar insanları güçlü kılmaz insanları güçlü kılan düşünce gücü, iman gücü ve ideallerin büyüklüğüdür. Türk Milleti; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa katlanır, sabır gösterir fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, esaret altında yaşamaya asla müsaade ve müsamaha etmez. Acılarımızdan, üzüntülerimizden, kederlerimizden ve yürek yangınlarımızdan pay çıkarmak, nemalanmak, menfaat sağlamak isteyenler bilmelidirler ki; Bizler “Mazluma karşı Yunus, Zalime karşı Yavuz'uz”...

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve bu toprakları vatan yapan tüm kahramanlarımızı saygı ve rahmetle anıyorum. Bu milli günde, dolaptan çıkarılan bayrağın öpülerek asıldığı bir milletin evladı olma gururunu yaşayan herkesin bayramı kutlu olsun.