24 Temmuz 1923…  Kurtuluş savaşıyla emperyalizm ve uşaklarına karşı verdiğimiz bağımsızlık mücadelemizin siyasal bağımsızlık ile perçinlendiği önemli eşik…

15 Temmuz 2016… Yaklaşık 93 yıl sonra ilk kez yine emparyalizm kuşatmalı ciddi bir müdahaleyi millet olarak ters yüz edişimizin yıldönümü. Bu kez karşımızda  emperyalizme payandalık eden Yunan ordusu, Ermeni ve Rum çeteler yoktu. Bu kez ne acı ki karşımızda bizim gibi görünen, bize ait bildiğimiz sureti haktan sandığımız ‘’ komprador’’ menşeili iş birlikçi bir örgüt vardı. 

Çok şükür ki, bu gün bu dış destekli,  iç merkezli hain darbe teşebbüsünün 4.yılını geride bıraktık.

4 yılı geride bırakmasına bıraktık ta kaybettiklerimiz sadece koca 4 yıl değildi. Kaybettiklerimiz 251 şehit yanında; ellerini, kollarını,ayaklarını ve hatta vücudunu kaybetmiş 2196 gazimizdi…  

Emsali görülmemiş bu dirilişi ve karşı koyuşu; millet olarak ne 27 Mayıs 1960, ne 12 Mart 1971 mıhtırasında ne de 1980 ihtilalinde yapabildik.

Maalesef tüm bu iç acıtan tecrübelerden aldığımız dersler bizi zihin dünyamızda öylesine tecrübe etti öylesine olgunlaştırdı ki;  vaktiyle her şeyiyle dışa bağımlı bir ülke olmanın getirdiği dış müdahaleye açık acziyet görüntüsü, beraberinde muhalefet destekli ordu ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Menderes’in çaresizliği, 1960 ihtilaline zemin hazırlarken 66 yıl sonra son çeyrek asra damgasını vuran Cumhurbaşkanı Erdoğan öncülüğünde ki lider bazlı meydan okuma manifestosu millet olarak bizi bu darbe teşebbüsüne kayıtsız bırakmadı.

2012 yılı Şubat’ında ki MİT kriziyle başlayan , dersaneler olayı ile patlak veren 17/25 Aralık ile belirginleşen semptomlar zinciri dış odaklı destekle 15 Temmuz 2016 darbe girişimini hazırladı.

Dış odaklı diyorum, çünkü darbe girişimi; PENTAGON, CIA ve NATO destekli  müstevli bir çabaydı ve darbe saatlerinde   sessiz kalan darbe engellendikten sonra yüzde seksen beşini ABD’nin finanse ettiği  NATO’dan gelen ‘’ muhatablarımız başarısız oldu’’ açıklaması oldukça manidardı.

Ayrıca ABD’nin, darbe girişimi başarısız olduktan sonra sabaha karşı açıklama yaparak ‘’ üzüntülerini belirtmeleri’’ , Almanya başta bazı Avrupa ülkelerinin darbenin ertesi günü açıklama yapmaları darbeden bir ‘’ beklenti eşiğinin’’ varlığını teşhir ediyordu.

Bunların yanında BAE,Mısır, Sudi Arabistan gibi düşük demokrasi profilli bir çok Arap ülkesinin darbe yanlısı pozisyonlarının nedeni; bir İslam ülkesi olmanın yanında coğrafyasında demokrasi merkezi olmasının getirdiği soft power güç donanımı ile Arap baharı yanlısı politikasıyla kendilerini güç duruma düşüren Türkiye’den  bir intikam alma uhtesiydi. Dolayısıyla ABD,AB ve NATO gibi darbe girişimine ‘’aş erdikleri ‘’ bilinen bir gerçekti.

ABD, AB, NATO ve Arap dünyası  için darbenin asıl neden ise Türkiye’nin uzun zamandan beri Erdoğan liderliğindeki rolüyle coğrafyasında  yeni bir güç inşa etme stratejisiydi.

Dolayısıyla, 2010 yılı Aralık ayında Tunusta başlaylayıp Libya, Mısır ve Suriye de etkisini hissettiren Arap baharı rüzgarı; BAE,Mısır, Sudi Arabistan, Bahreyn gibi demokrasi paradoksu yaşayan otoriter ülkeleri korkutmasının ve darbeye destek vermelerinin diğer bir nedenini ortaya koymaktadır.

Ayrıca Almanya başta bazı AB ülkelerinin, ABD ve dolayısıyla NATO’nun; Ortadoğu’daki çıkarlarına aykırı gördüğü Tayyip Erdoğan liderliğindeki hükümeti devirme planlarını içerideki FETÖ menşeili ‘’ beşinci kol’’ terör örgütünü  kullanarak desteklemeleri, darbe teşebbüsünün içeriden kendiliğinden gelişen bir girişim olmadığını belli güç merkezlerinden desteklendiğinide gösterdi.

Bu gün Türkiye’nin iç ve dış politikası bölgesinde güç devşirmeye devam ettiği sürece; ABD,AB,NATO ve Arap ülkelerinin dış politikası olmaya devam ederken; tehlike, tehlike olmaya devam edecek. 

Behemehal,emperyalizm ve uşağı konumundaki bazı Arap ülkeleri ve bizi içten çökertmeye çalışan işbirlikçi beşinci kol örgütlerinin bu faliyetleri sonsuza dek devre dışı bırakılmak isteniyorsa  kendi iç çekişmelerimizi dolayısyla siyasal rövanşizmi veya oy devşirme stratejimizi bir tarafa bırakmak tek yumruk olarak dünyaya meydan okumak  gerekiyor.

Yoksa bu kafayı değiştirmeden iktidara gelmek için oy devşirme uğruna FETÖ ve ayrılıkçı terör örgütlerine cesaret verici telkinlerde bulunmak, aynı fotoğraf karesine girilmesede kadraj dışından yanlarındaymış gibi bir izlenim vermek devleti ayakta tutan sütunlara balyoz vurmakla eşdeğerdir.

Geçici hesaplarla bu çabalara tevessül etmek maazallah sadece iktidarı, çöken molazlar altında bırakmayacak aynı zamanda buna içeride zemin hazırlayan kişi ve guruplarıda çöküntü altında bırakarak tasfiye edecek kolonist geleceğe teşne, kendi kabullerini dayatacak emperyal hedeflere amade yeni bir güruhu belki iktidara oturtacaktır.

Bunun içindir ki ; 15 Temmuz’a ‘’ tiyatro veya kontrollü darbe ‘’ denilirken OHAL’in ilan edildiği 20 Temmuz için ‘’asıl darbe budur’’ denilmesi İzmir’de emperyalistlerin uşağı Yunan’a ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin gibi 15 Temmuz’da da şer odaklarına ilk kurşunu sıkarak darbenin seyrini değiştiren Şehit Ömer Halisdemir başta vatanı, hayatı pahasına emperyalist hedeflere ve uşaklarına teslim  etmeyen şehit ve  gazilerimizin canını acıtacağı unutulmamalıdır.

Aksi halde bu ülkenin siyasal tarihi;  yapılanları ve yapılacakları gerek toplumsal gerekse siyasal hafızasına nakşederek yapanların genetik ve siyasal füruğ’larına hep hatırlatacaktır.